17.BÖLÜM: Sensiz Ben

24 12 42
                                    

Aceleyle ayağa kalkarak silahımı çektim. Kalbim kulaklarımı çınlatacak kadar sesli ve hızlı çarparken adam bağırmaya devam ediyordu. Etrafıma bakınıp kimin adama bıçak fırlattığını aradım ama başarılı olamadım. Silahımla adamın sırtının hizasına doğru yürüdüm. Bıçağı fırlatan kişi oralardan bir yerden fırlatmış olmalıydı. Sık ağaçların içinden geçerek ormanın karanlığıyla bütünleştim. Büyük bir meşe ağacının yanına geldiğimde arkamda duyduğum çıtırtıyla arkama döndüm. Bir asker arkamda sakince beni takip ediyordu, amacını anlamadığım saçma sapan bir hareketti. Belki de beni tanımıyordu ve burada ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

Pelerinimin şapkası hâlâ kafamdayken arkamı dönerek askere baktım. "Neden beni takip ediyorsun?" diye sorduğumda "Bu saatte ormanda ne yapıyorsun?" diyerek bana cevap vermeyerek bir soru yöneltti. Elimdeki silahın farkındaydı, aramızdaki uzun mesafeye rağmen namlunun ucu kalbine isabetliydi. Adamın sorusuna cevap vermedim, o da bir yenisini sordu. "Oradaki askere ne yapıyordun peki? Birliği yok etmeye çalışan bir hain misin yoksa?"

Sorusunu yine yanıtsız bıraktım. Soruyu sorarken arkasına giden alini de görmüştüm, silahını çıkartacaktı. Silahını çıkartmasını da bekledim, silahını çektiğinde doğrultmasına bile izin vermeden ateş ettim. Bedenimin üzerine binen bir ağırlık ve silahımı aşağı doğrultan birisi olmasa asker şu an ölmüş ve silahını üzerime doğrultmamış olacaktı. Arkamdan atlayan kişinin de bir asker olduğunu düşünerek karnına dirseğimi geçirip kenara çekildim ve ayakta duran askerin bana ateş etmesini engellemiş oldum. Arkamda duran askeri vurmuştu, en azından ben öyle zannetmiştim. Acıyla inleyen sesi duydum, bana bakan kırgın zümrütleri gördüm. Aren elindeki bıçağı kaldırıp adama fırlattığında adamın karnına denk gelmişti, adam düşmemiş iki büklüm ayakta durmaya devam ediyordu ve hâlâ bizi öldürmeyi amaçlıyordu. Zorla doğrulttuğu tabancasını gördüğümde zihnimden Aren'i öldürdüğü düşüncesi geldi ve bu benim zihnimi durdurdu. Ve bu benim zihnimi hayata döndürdü.

Hızlıca adamın yanına giderek tabanca tuttuğu eline bir tekme savurdum ve bu tabancasını düşürmesine sebep oldu. Ardından saplanmış bıçağı çıkarttım. Orada duruyor olması kan kaybını önleyerek yaşama ihtimalini oldukça arttırıyordu ve ben o yaşasın istemiyordum. Elimde tuttuğum kanlı bıçakla geriye çekildim ve bıçağın saplandığı yere, karnına bir tekme savurdum. Adam acı dolu iniltilerle yere düşünce ben de üzerine eğilerek adamın karnını ve kalbini defalarca bıçaklayarak cansız bir bedene dönüşmesi için uğraştım. Biraz da Aren'e attığı kurşun için bıçağı batırdığım yerlerde çevirerek daha da acı çekmesine sebep oldum. Aren'in canını acıtmıştı, benim canımı yaktı. Kalbimi yaktı, kavurdu ve bu cezasız kalamazdı.

Adam artık ne bağırıyor ne de kımıldıyordu. İşi bitmişti. Arkamı dönüp Aren'e bakacaktım fakat arkasında elinde silahıyla bir ağacın yanına gizlenmiş askeri gördüm. Bu da elimde duran kanlı bıçağı eline fırlatmama sebep oldu. Acıyla elindeki silahı düşürdü ve iniltiler içinde bıçağı bileğinden çıkartıp Aren'e yaklaştı.

Tanrım! Onun burada ne işi vardı? Ölecekti. Ölecekti ve ben yine kimsesiz, sevgisiz ve onsuz kalacaktım...

Belime taktığım silahı tekrar çıkartmıştım ki buna gerek kalmadan Aren arkasında duran adamın bacağına bıçağını sapladı. Defalarca acı içindeki suratıyla, ses çıkartmamak için çabalarken adamın iki bacağına da bıçağını saplayıp çıkarttı. Benim üzerime sıçrayan kanlar bu sefer de onun üzerindeydi, yüzündeydi. Her yerindeydi. Aren adama bıçağı saplamaya başladığı sırada hızla yanlarına gidip adamın boynunun arkasına silahla vurmuştum. Bu onun ya ölmesine ya da bayılmasına sebep oldu, hangisi olduğu fark etmezdi. Bayılmışsa bile uyanana kadar kan kaybından ölürdü.

YŪGOİA : KELEBEĞİN SAVAŞI (+18)Where stories live. Discover now