otuz sekiz

1.1K 105 26
                                    

"Devrim?" 

Kollarımı sıkılaştırıp bacaklarımı daha iyi sardım. İç çektiğim sırada Oktay kapının ardından "Ağlaman bittiyse açar mısın şu kapıyı?" diye bir soru sordu. Yanağım bacağıma yaslı olsa da başımı belli belirsiz olumsuz anlamda sallayabildim. 

Bir yandan "Ayaz burada yok." derken bir yandan hafifçe kapıya vuruyordu. "Bu otel Ankara'nın en güvenilir otellerinden biri. Güvendesin Devrim. Sana söz verdim ya burada kimse sana zarar veremez."

"O kimse mi?" fısıltıyla dudaklarımdan çıkan sözleri bir tek ben duyuyordum. Ağlamam dakikalar önce dursa bile şu an hatıralarıma Ayaz'ın beni öptüğü düştüğü için gözlerim yine doluyordu. O anıdan kurtulabilmek için veremeyeceğim bir şey yoktu. Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdiğim esnada Oktay'ın "Bari ses ver." dediğini işittim. "Kaç dakikadır sesin soluğun çıkmıyor."

Bir kere daha nefes alıp verdim ama bu defa sesli. 

"Yaşıyor muymuş benim arkadaşım," buruk bir heyecanla kapıya vurduğunda sinirlerim bozuldu. Güldüm. Yanağımı bacağıma yaslamaya son verip alnımı yaslayarak oturmaya devam ettim. "Az önce grupta bir takım şeyler konuşuldu." 

"Sessiz sessiz Devrim'e sövüyordun, duydum." diye mırıldandığımda nasıl işitti bilmiyorum ama "Sesli sesli de söylerim!" diye atıldı. "Ama burada konuşup moralini bozmak istemiyorum. Zaten yeterince bozuk. Hadi, aç kapıyı da konuşalım. Hem arabada da konuşmadın."

Ayaz beni öperken ufak bir şoka girmiştim. Öyle ki Oktay gelip onu üstümden çekip bir köşeye fırlatırken bile olayı sadece izleyebilmiştim. Hiçbir türlü hiçbir şeyi algılayamamıştım. Beni arabaya bindirdiğinde bile kafamın içi sisliydi. Ne niye oldu anlayamıyordum. Ta ki otel odasına gelene kadar. Kendime yalnız kalabileceğim bir yer bulduğum gibi -ki bu banyoydu- kapıyı kilitleyip yere çökmüştüm. Sonrada ağlamaya başlamıştım.

"Konuşmak istemiyorum." kollarımı bollaştırarak doğruldum ve kafamı arkamda kalan duvara yasladım. İlk oturduğum yer mermerdi diye ilerleyen dakikalarda bir paspasın üstüne geçmiştim. Bu sanırım telefonumu uçak mooduna aldığım an yaptığım bir eylemdi veya uykuya daldığım bir an üşüyüp yerine getirdiğim bir eylemdi.

İki türlü de şu an sıcakta oturduğum bir gerçekti. Bundan dolayı fazla sorgulamak şöyle dursun düşünmeyi bıraktım. Oturduğum yerin az ilerisindeki telefonum gözüme çarpınca "Engellemem bile yetmedi." diye sızlandım. "Beni takip edebildi, yanıma gelebildi ve sorgusuz sualsiz öpebildi. O kafası o kadar hastalıklı ki onu sevmediğimi kavrayamadı. Öptü ya öptü!" 

Gözyaşlarıma engel olamadığım sırada banyodaki kağıt havlu otomatına dikkat kesildim. Ayağa kalkıp belki yine oradan birkaç kağıt havlu almalıydım ama işte bitmişti ki. Mecburen elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Devrim'de," hala bu ismi zikrediyor olmak beni bile ufaktan rahatsız etti. Ekşi bir şey yemiş gibi suratımı buruştururken "Devrim'de beni ilk seferimde izinsiz öpmüştü ama o rahatsız edici gelmemişti. Hatta içim gitmişti." dedim.

"Devrim, Eren'i öptü."

"Devrim beni öptü Oktay."

"O dönemler Eren'din onun gözünde. Ayrıca ha Eren'i öptü ha seni ne fark eder? İki türlü de bir değerin olmadı ki. Baksana hala olabileceğinize inanıyor." sesi gittikçe aşağıdan geliyordu. Yine yere çöktüğünü anladım. Kapının altına baktığımda karartının çoğaldığını gördüm. Onun kapının dibine çökmesine karşın ben de oturduğum yerden emekleye emekleye o tarafa gitmeye başladım. 

"İnsan sevdiği kişiye arkasını yaslamak ister." sözleriyle eş zamanlı olarak sırtımı kapıya yasladım. Geride bıraktığım paspasın etrafı hep kağıt havluyla doluydu. Bu durum karşısında dudak bükerken "Devrim senin arkanı yaslayabileceğin biri değil." dedi. "Onun aşkı ikinize de yetmez. Gerçi genel olarak ikinizin aşkı hiçbir şeye yetmez. Güven bir ilişkinin iskeletidir. Siz de bu yok."

KİMLİKSİZ ✓Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ