23. bölüm / 2. kısım: aşkın dayanılmaz ağırlığı

Start from the beginning
                                    

Ben dolabıma ilerlerken o da boy aynasına döndü ve keyifle kendini incelemeye koyuldu. "Hızlansan iyi edersin, çünkü Seth geldiğinde hazır olmazsan balkabağını geçtim, bir salatalığı bile arabaya dönüştürmeyeceğim."

O kadar kendinden emin konuşuyordu ki, duyan da gerçekten bir şeyleri arabaya dönüştürebildiğini sanırdı. Kendi kendime güldüm buna, ama sonra önünde durduğum dolapta beni bekleyen işkenceyi hatırladım. Oflayarak dolabın kapağını açtım. Siyah elbisemi bulmak pek de zor olmadı. Çok fazla elbisesi olan biri değildim, dolabımdaki birkaç elbisenin de renklerinden dolayı yerleri hemen belli oluyordu.

Elbiseyi askısından aldım ve hızlı bir şekilde üstümü çıkardım. Pek düzenli bir insan sayılmazdım, bu yüzden çıkardığım kıyafetleri gelişigüzel yatağa fırlattım. Ne çok dar, ne de çok geniş olan düz siyah elbisemi hızla giyindim ve evet, sanırım artık Hazel'ın bile itiraz edemeyeceği kadar hazırdım.

"Sana demiştim," dedi Hazel, ben elbisenin neremde bittiğini anlamaya çalışırken, "kısa falan değil."

Eh, haklıydı. Elbise gerçekten de dizlerimin biraz üzerindeydi. "Cidden abartmışım."

Güldü, ardından ellerini ovuşturdu. "Bu meseleyi de hallettiğimize göre... Sırada şey var."

Korku dolu gözlerle ona baktım. "Ney?"

Kocaman sırıttı. Şu haliyle ne kadar şeytani göründüğünü kelimelerle ifade edebileceğimi hiç sanmıyordum. Kötü bir şey geliyordu. Yapmaktan hoşlanmayacağım bir şey yapacaktım. Bu ifadenin başka bir açıklaması olmazdı.

"Gel buraya," dedi tatlı tatlı. Sanırım gitmesem daha iyi olurdu, ama gittim. Başka çarem mi vardı ki?

Yavaş adımlarla ona doğru ilerleyip tam karşısında durduğumda sanki çok özel bir silahmış gibi elinde tuttuğu şeyi bana uzattı. Bu şey ne miydi? Bir rimel!

Açıkçası ona yalvardım. Makyajın her kısmıyla ilgili büyük sıkıntılarım vardı çünkü. Zor ve saçma gelirdi, kendimde bununla uğraşacak gücü bulamazdım. Ayrıca yüzüme dokunmaktan hoşlanırdım ve makyaj bana kendimi henüz kurumamış bir yağlı boya tablosu gibi hissettiriyordu; sanki dokunduğum an her şey mahvolacaktı. Bu yüzden riske girmezdim. Tabii Hazel aynı elbise konusunda da yaptığı gibi, eğer dediğini yapmazsam beni mahvedecekti. Mahvolmak istemiyordum. Dolayısıyla daha fazla direnmeyip rimeli kirpiklerime hızlıca sürdüm. Ardından Hazel ruj sürmem konusunda da ısrarcı oldu, ama neyse ki dudaklarıma en sevdiğim parlatıcıyı sürerek kendimi onun seçiminden kurtarmış oldum.

"Lanet olsun," dedi Hazel, beni baştan aşağı süzerek. "Benden güzel oldun!"

İnanamayan gözlerle ona baktım. "Aynaya baktın mı hiç sen? Öyle güzelsin ki, senden güzel görünebilmemin ufacık bir ihtimali bile yok."

"Kes sesini." Göz devirdi, ama söylediklerimin hoşuna gittiği de yüzünden anlaşılıyordu.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Sadece gerçekleri söylüyorum." Cidden de öyle yapıyordum. Siyah eteği ve mavi bluzu ile muhteşem görünüyordu. Tabii Hazel, giydiği şeylerin ona yakışmasından bağımsız olarak da güzel görünürdü.

Dışardan bir korna sesi geldiğinde, çantamı hazırlamaya çalışıyordum. Ses benim irkilmeme sebep olurken, Hazel'ı etkilemedi bile. Yavaşça pencereye yaklaşıp dışarı baktı. "Seth gelmiş."

Telaşlanarak daha hızlı hareket etmeye çalıştım ve az kalsın telefonumu yere düşürüyordum.

"Sakin ol Prudence," diye dalga geçti Hazel benimle. "Tatlı Seth'in seni almadan hiçbir yere gitmeyecek."

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now