32. Bölüm: Arabadaki Gizli Silah

Start from the beginning
                                    

“Kahve kupana o kadar derin bakma avukat,” O ise omuzları iki yana çökmüş kupaya bakıyordu. Fazla içmiş bir iş adamının kaybına benziyor, diye düşündüm.

“Bir söz vardır. Sen uçuruma baktıkça uçurumda sana bakar. Uzun süre canavarla savaşma çünkü uzun süre baktığın şeye dönüşürsün.”

Yavaşça kafeden çıkarken Miri’yi aradım. Telefon ilk çalışta açıldı. “Abla?” “Selam kuzen?” Arabayı açarken hafif kaşlarımı kaldırdım. “Demek telekonferans yapıyoruz.” “Evet, benim boş vaktim anca oluyor kuzen.”

Arabaya oturup, aramayı arabaya bağladım. Ve aracı çalıştırdım. “Ne oldu abla?” “Miri, şu avukatla biraz konuştuk. Sanırım onun biraz ruhunu çaldım. En son kupaya boş boş bakıyordu.” İkisi de var güçleriyle bağırdılar.

Baştan sona olan her şeyi anlattım. Miri kahkaha ve sinir krizi arası bir şey yaşıyordu, bu da demekti ki utanmıştı. Kuzenimizse gergedan gibi kahkaha atıyordu. Onun kahkahaları o kadar farklıydı ki...

İnsan dayanamayıp kendisini de ona eşlik ederken buluyordu.

Miri tizleşen sesiyle konuştu. “Peki o ne cevap verdi?” Kuzenimiz daha çok kahkaha atarken bende dayanamayıp gülmeye başladım. Kuzenimiz ise daha kalın bir sesle, “Miri merak da ediyorsun!” Dedi.

“Bir şey demedi Miri. En son fincana boş boş bakıyordu.” Kuzenimiz “Şştt!” dedi. “Şimdi en önemli soru, Miri sen ondan hoşlanıyor musun?”

“Yani, daha birkaç saat önce üzerinde düşünmeye başladım. Bilmiyorum.” “Avukat kadın ve savcı kocası!” dedim. Kuzenimizde “Oo!” diye bağırmaya başladı. “Durun!” diye bağırdı Miri.

“O arıyor. Harwick!” Yarılarak daha çok kahkaha atmaya başladık. Kuzenimiz telefonda var gücüyle bağırdı. “Telekonferansa alsana!”

Miri “Saçmalama kuzen! Açmasam mı?” Boğazımı temizledim. “Yani aç. Aç ki benim yalanı da itiraf edelim.” Miri sinirle, “Seni affetmesini de isteyeceğim!” diyerek ayrıldı. Kuzenimiz iç çekti. “Vay be. Miri cidden seviyor mudur?”

“Sanmam. Miri platonik hikayelerin kahramanı.” “Haklısın, avukat ondan hoşlanıyorsa bile-“ Sözünü tamamladım. “Miri ona yol verir.”

“Senin işler nasıl gidiyor?” Derken kaplumbağa hızıyla giden ihtiyara makas artım. “Yorucu. Senin?” “Aynı seninle.” Devam etti. “Ya geçen patron gelmiş diyor ki, yeni bir işim daha var sana! Ya ben zaten zor yetiştiriyorum. Tamam, dünyadaki en yetenekli kişi ben olabilirim ama en kaliteli elamanınızı da böyle zorlamayın!”

Güldüm. “Stajyerleri hep zorlarlar.” “Yahu millet dersi bir yerlere gitmek için asar, ben iş yetiştirmek için asıyorum! Yok böyle bir şey. Neyse bir saat sonra bizimkilerle buluşup film izleyeceğiz. Herkes takım elbise giyip gidecek.”

“Ne, neden?” dedim kırmızı ışıkta dururken. Geç kalmış ve durmak zorunda kalmıştım. “Bilmem zevk olsun diye, bizim tayfa seviyor eğlenmeyi.” Yanımdan bir arkaç, kırmızı yanmasına rağmen son sürat geçti.

Yayalardan biri ucuz durdu. Fakat hala yolun karşısına geçmeyen bir yaya vardı. “Geçen gün de-“ “Kuzen bir dursana.” Dedim ciddiyetle sözünü keserken.

Kemerimi çözüp araçtan indim. Ve o yayaya doğru ilerledim. Kalın birkaç kat giyinmişti, gözlerinde yuvarlak siyah gözlükler vardı. Elinde ise uzun, bastona benzer bir şey taşıyordu.

Anlaşılan kördü ve araçlardan emin olamadığından karşıya geçmekte tereddüt ediyordu. Lanet trafik canavarları. Şu ülke trafikte biraz daha dikkatli olsa şaşardım gerçekten. Arınma gecesindeymişiz gibi kullanan tüm bu insanlar birer kabustu.

Karanlıkta kim olduğunu göremesem de genç birine benziyordu. “Hey, affedersiniz, karşıdan karşıya geçmene yardım edeyim.” Dedim tepkisini beklerken. “Teşekkürler.” Diye bir erkek sesi mırıldandığında ise koluna girerken.

Sopasıyla etrafı yoklarken yavaşça ilerlemeye devam ettik. Araçlar durmuş geçmemizi bekliyordu. Çünkü yeşil yanmıştı bile. Karşıya geçince onu bıraktım ve aracıma koşarak gitmeye başladım. Bu sırada aracımın açık kapısına başka biri daha koşuyordu.

Hızlanan nabzım daha hızlı koşmama olanak verdi. Tam arabaya vardığımda, genç hırsız benden önce arabama binmişti bile.
Kalbim soluk borumda atarken, ellerim buz tutmuştu. Aracımı çalacak.

Adamın kulağından yakalayıp, sertçe döndürerek, arabadan aşağı fırlatıp attım. Kulağını tutan adam, tekrar bana saldırmak için ayaklandığında koltuğumun altında saklı duran silahımı, diğer araçlara göstermeden çıkartıp adama doğrulttum.

Adam durdu, tökezledi ve arkasına bakmadan kaçtı. Bende sinir olmuş bir şekilde arabama bindim. El frenini indirip gaza basarken diğer araçları geride bıraktım ve oyuncak silahı koltuğun altındaki gizli bölmeye koydum.

Tabii ki gerçek bir silahım, silah ruhsatım veya daha önce silah kullanmışlığım yoktu. Sadece tedbir amaçlı bir oyuncaktı. Zor durumlar dışında asla ve asla kullanmazdım. Sadece bir blöf aracıydı nede olsa.

Geri arkama yaslanırken direksiyonu bırakıp kemerimi taktım. Fevkalade moralim bozulmuştu.

İnsanların hiçbir zaman iyilik abidesi olduğunu düşünmediğimden şimdi kötüleştiklerini de söyleyemezdim. Fakat bana dokunsunlar, bulaşsınlar hatta yüz yüze gelelim dahi istemiyordum.

“Ne oldu kuzen?” Diyen meraklı bir sesle irkildim. Tekrar direksiyonu tuttum. “Bir köre karşıdan karşıya geçmesine yardım ederken, bir şerefsiz aracımı çalmaya çalıştı.”

“Oha!” “Olaylı bir gün.” Diye mırıldandım. “Sen ne yaptın, şu oyuncağı mı kullandın.” “Evet. İşe yaradı, tazı gibi koşarak gitti.” Güldü. “Amatörler!”

Yine de öfkelenmiştim. İyilik yapan her zaman iyilik mi buluyordu gerçekten? “Miri ne yapıyor çok merak ettim.” Dedi. Kafamı salladım fakat daha sonra bunu göremeyeceğini hatırladım. “Evet. Bende merak ediyorum.”




Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now