yirmi dört

1.4K 95 3
                                    

"Sabahın bu saatinde yazarsak saatlerce beklemek zorunda kalabiliriz." desem bile Oktay kafasını iki yana sallayarak reddetti. "Oktay," dedim, şifonyere yaslanmaya son verirken, "Ben de en az senin kadar gerginim tamam ama bunun çözümü Ayaz'a yazmak değil." saat dörttü, sabahın dördü. İkimizi de uyku tutmamıştı. Öyle ki şu an benim odamda, Oktay'ın telefonundan Ayaz'la mesajlaşıp mesajlaşmayacağımı tartışıyorduk. Oktay konuşmamı istese de ben oldukça gergindim.

Hazır hissetmiyordum.

"Emin olmalıyız." dedikten sonra bana yaklaşmaya başlayınca durması için elimi kaldırdım ve "Elbette emin olmalıyız. Neden kendisiyle sevgili olduğumu düşündüğünü de iyice öğrenmeliyiz ama şimdi değil." dedim.

"Bu erteleyebileceğimiz bir konu değil."

"Oktay." deyip derin bir nefes aldım. Ardından bakışlarından uzatacağını anlayınca "Tamam," dedim, kabullenişle, "Dediğin gibi olsun. Ama onun öncesinde bana izin ver, gidip su içeyim." odamdan ilk bunun için çıktığımı hatırlıyor, ona da hatırlatmaktan çekinmiyordum. Oktay hemen şimdi yazmamı uygun bulsa da durumu benim için zorlaştırmamak adına "Git iç." dedi.

Kapıya yönelip birkaç adım atmıştım ki "Akın, nasıl Devrim'le sevgili olduğunuzu düşünmüş olabilir?" diye homurdandığını duydum. Onu saatler önceki olaydan haberdar ettiğimden beri ara sıra böyle çıkışları oluyordu. Akın'ın zeki biri olduğunu, Devrim'le beni sevgili sanmasının aptallara özel bir durum olabileceğini savunuyordu. Ona kısa bir an bakarak "Devrim'le içerideyken kapı kilitliydi." diye olay esnasında olan bir durumu izah ettim.

"Neden kilitlemiştiniz ki?" dedi, yeni bilgiyle ufak çaplı bir şok yaşarken, "Hayır, Devrim'le sen bu odada ne yapıyordunuz da kapı kilitliydi? Öyle rastgele mi kilitlemiştin? Alışkanlıktan mı?"

Oktay'a bu konuda yalan söylemek istemediğim için önce dudağımı ısırdım sonra "Bunları başka zaman konuşuruz." diye mırıldandım. 

"Aranızda gerçekten bir şey mi var?" dediğinde hızla kafamı onaylamaz anlamda sallayarak "Saçmalama." dedim. "Devrim benim erkek olduğumu düşünüyor, bana yürümez." sadece sarhoş olduğu bir zaman diliminde öpmüştü, o kadar.

"Anladım." dercesine baktığında "Ben o zaman su içmeye gideyim." deyip kapıyı işaret ettim. "Git ama bunu sonra konuşacağız." dedi. Karşı çıkmadan kapıya ilerledim, bu defa anahtarı döndürmediğim için açık olan kapının sadece kulpunu aşağı indirip dışarı çıktım. Oktay'ı gerimde bırakırken hiç oraya dönmeden tedirginlikle koridor boyu yürümeye başladım. Bu evde belki de yalan söylememem gereken tek kişi Oktay'dı ama Devrim'e söz verdiğim için yeterince dürüst olamıyordum. 

Merdivenlere ulaştığımda basamakları bir bir inmeye, aklımdakileri dağıtmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Genel olarak hayatımda çok yalan vardı ve artık boğulmaya başlamıştım. Özgürlükten kastım kesinlikle bu değildi. Merdivenleri bitirince mutfağa yöneldim. Açık olan ışık, bütün düşüncelerimi dağıtmaya yetti. 

Geri dönmekle ilerlemek arasında büyük bir ikilemde kalsam da sonunda kuruyan boğazım kendini hatırlatınca ilerlemek durumunda kalmıştım. Mutfağa yaklaşmamla sırtı dönük olan bir beden görmem bir oldu. Bu gece giyindiklerini öncesinde gördüğüm için bunun Devrim olduğunu kısa sürede anladım. Mutfağa girdiğim esnada korkmaması adına yere daha sert basmaya çalıştım. Beni fark etsin diye yaptığım bu eylem sonucu çatık kaşlarla bana dönüp "Neden ayaklarını yere çarpıyorsun?" diye sordu.

Sesimi kalınlaştırarak "Bir anda fark edip korkma diye." dememle kaşları düzgün bir hâl aldı. Ardından önüne dönüp tencereden çıkardığı elmaları blendera yerleştirmeye devam etti. Bense tezgahın ondan uzak olan bölümüne yol aldım. Vardığım gibiyse üst dolaptan bir bardak çıkarıp musluğa hizaladım. Su yeterince dolunca bardağı çekip dudaklarıma götürdüm. Bu esnada Devrim'in "Merdivenlerden indiğini duymuştum." dediğini işittim.

KİMLİKSİZ ✓Where stories live. Discover now