🕯️GÜL KALESİ

6.1K 1.1K 744
                                    

▏₰ Roxana

Gözleri narince okşadığı gülün rengindeydi.

Kan pompalamayı bırakmış kalbine inat dudakları vişne kadar kırmızıydı.

Bütün vampirler gibi soluk bir teni olmasına rağmen sanki hayattaymışçasına parlıyordu.

Ölü olduğuna dair tek kanıt göz kenarlarındaki hafif morumsu renkti.

Kökenin parmağında duran siyah kelebek, Theo onlara yaklaşınca kanatlarını çırparak uzaklaştı. Vampir elinin tersini ağzına paravan şeklinde tutup kulağına bir şeyler fısıldamaya başladı. O anlatmaya devam ettikçe tacir su gibi ter döküyor, önceden cebinden çıkardığı mendili alnına bastırıp duruyordu.

Gözlerimi üzerine dikmiştim.

Kötü bir hareketini yakalamak için aralıksız ona baktığımdan haliyle yüzündeki en ufak değişimi de fark edebiliyordum. Direkt yüzüne vuran güneş ışığından rahatsız olmuş olmalı ki Theo'nun anlattıklarını dinlerken bakışları hafifçe kısıldı. Saçları gibi kirpikleri de sarıydı...

Aynı ışık onlara da dokunuyordu.

Sık ve kıvrık olduklarından ışık saçıyorlardı.

Yüzümü buruşturarak elimi bağrıma bastırdım. Nereden geldiği meçhul bir acı göğüs kafesimde belirerek orada birikmeye başladı.

Sanki ona baktıkça büyüyordu.

Theo anlattıklarını bitirip geri çekildiğinde kökenin gözlerindeki bahçede yetişen güller çürümeye başlayarak irislerini daha koyu bir tona bürüdü. Az önce insanı ferahlatmak için esen meltem şimdi kara bir ölüm taşıyan soğuk bir rüzgârın habercisiydi.

Ürperti ayak uçlarımdan başladı.

Taciri izleyen kanlı irislerin avını gözetleyen vahşi bir yırtıcıdan farkı yoktu. Etraftaki hava kökenin öfkesini sezmişçesine gittikçe tekinsiz bir hale geliyordu. Omuzlarına attığı kısa ceket birden basan soğuk yüzünden geriye doğru dalgalanırken elimi diken diken olmuş tüylerime sürterek kolumda gezdirdim. Kalenin bahçesindeki güller de esen rüzgâr yüzünden sallanarak hışırtı sesi çıkarıyorlardı.

Sadece ben değil, buradaki herkes benim hissettiğim uğursuzluğu tadıyordu. Bu yüzden kimse kılını dahi kıpırdatmaya cüret edemiyordu.

İlk kez bir kökenin baskın varlığını iliklerimize dek seziyorduk.

Hakimiyet.

Vampirlerin üzerlerinde kullanarak onlara boyun eğdiren bu aura insanların kaldırabileceği türden bir ağırlık değildi. Boğazımdaki yumruyu yutkunarak geçirmeye çalışsam da fayda etmedi. Biri elindeki bıçakla arkamda boğazımı kesmek için bekliyormuşçasına tedirgin hissediyordum çünkü onu göremesem de varlığını hissediyordum.

"Arşidük lütfen yaptığım kabalığı bağışlayın!" Kökenin ağzını açmasına bile gerek kalmamıştı. Tek bir bakışıyla onu acizleştirmişti... Buradaki her köle onun elinden zulüm görmüş, dayak yemiş ve tekrar tekrar satılmıştı. Bizim için bu adam cehennemden fırlayıp gelen bir zebaniden farksızdı ve şimdi o zebani kapıldığı dehşet yüzünden tir tir titriyordu. Bize çektirdiklerinin bedelini ödeme vakti gelmişti. Tacir yere kapaklanarak yalvarmaya başladı. O kadar kiloluydu ki diz çökerken az kalsın yuvarlanacaktı.

"Bu zavallı insan hata etti. Nasıl benim gibi aşağılık bir yaratık izin almadan Arşidükün bölgesine girmeye kalkışır? En içten duygularımla sizden af diliyorum lordum! Bir daha asla böyle bir kusur işlemeyeceğim!"

GÜNAHKÂR: KAN SÖZÜTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon