Madison ayaklanmama karşı kolumu tutup beni durdurmaya çalıştı.

"Daha yeni dönüştün. Gücünü toplamak için dinlenmelisin."

   Madison'ın beni durdurma çabalarına aldırmadım.

"Bunca olaydan sonra hiçbir şey yokmuş gibi yatayım mı yani? Üzgünüm ama öyle bir niyetim yok."

   Hızlıca hazırlanıp aşağı indim. Madison beni kalmaya ikna etmeye bir süre daha çalıştı ancak faydasız olduğunu görünce vazgeçip benimle gelmeye karar verdi.

   Bir süre sonra sürü evine yani Bay Henderson'ın evine gelmiştik. Bir sürü insan vardı. Bunun saldırıyla ilgili olduğunu anlamak zor değildi.

   Madison ve ben birkaç tanıdık görüp kısa bir şekilde konuştuk. Sonra Bay Henderson'ın odasına doğru ilerledik.

"June bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Bay Henderson önemli bir toplantıda falan olmalı. Böyle bir surumda onu rahatsız etmek ne kadar doğru bilemiyorum. Ayrıca Eric seni burada dikilmiş bulursa beni öldürür."

   Madison'a bakıp gözlerimi devirdim.

"Merak etme Eric hiçbir şey yapamaz. Tüm sorumluluk benim. Ayrıca Bay Henderson'ı rahatsız etme niyetinde de değilim."

   Ardından telefonumu çıkarıp Eric'e mesaj attım.

June

   Babanın odasının önündeyim. Neredesin?

   Çok geçmeden telefonum titredi.

Eric

   Neden geldin? Evde kalıp dinlenmen gerekiyordu.

   Göremeyeceğini bilsem de gözlerimi devirdim.

June

   Eğer cevap vermezsen babanın odasına girmem gerekecek.

Eric

   Bir yere ayrılma.

   Eric birkaç dakika bile geçmeden hemen yanımızdaki kapıdan dışarı çıktı. Yüzünde hafif sinirli ve biraz da endişeli bir ifade vardı. Bana bakmadan önce direkt olarak Madison'a yöneldi.

"Buraya gelmesine neden izin verdin? Dinlenmesi gerekiyordu."

   Madison cevap vermek için ağzını açsa da o konuşamadan ben lafa girdim.

"Ben istedim. Ayrıca kimsenin bana bakıcılık yapmasına ihtiyacım yok."

"Burada olduğuna göre var."

   Öfkemi bastırmaya çalışıp cevap vermek için ağzımı açtığım sırada Eric'in t-shirtündeki leke dikkatimi çekti. T-shirtüne yayılmış olan kırmızı lekeyle gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Aman Tanrım, yaralısın!"

   Hızlıca Eric'e doğru yaklaşıp yarasına dokundum.

"Bir şeyim yok. Ufak bir sıyrık."

   Ona kaşlarımı çatarak baktım. Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirdi?

"Kanın akmaya devam ederken daha fazla konuşmasan iyi edersin. Bir ilk yardım setiniz var mı?"

   Yarası pek derin görünmüyordu. Muhtemelen dikiş gerekmezdi. Kendi başıma temizleyip sarabileceğim bir şey gibi duruyordu. Sonunda annemin baskısıyla gittiğim o ilk yardım derslerinin faydasını görebilirdim.

"Buna gerçekten gerek var mı?"

"Evet."

   Eric oflayarak pes etti. Ardından ilk yardım çantasını almaya gitti. Kısa süre sonra elinde küçük bir kutuyla geri döndü.

Dolunay'ın LanetiDove le storie prendono vita. Scoprilo ora