Akgün'ün kadifemsi kalın sesi ortaya karıştı. "Ne düşündüğün sikimde bile değil. Sen, sadece deli olduğunu düşündüğün biriyle fazla uğraşıyorsun." diye cevap verirken suratında ki sert ifade yavaşça akıp giderken dudaklarının aldığı şekilin normal bir sırıtıştan daha uzak olduğu aşikardı. "Etrafta it fazla dolaşır, fazla konuşur."

"Ne diyorsun la sen?" diyerek çıkıştığında ona doğru adım atmaya başlamıştı, lakin Akgün'ün uzun boyu ve yapılı heybetiyle bir adım atmasıyla olduğu yerde bir duraksama yaşamıştı. Boyu kaçtı, bilmiyordum ama yaklaşık bir tahminde bulunacak olursam 1.90 olabilirdi. Karşısında ki şerefsiz ise oldukça yetersizdi bu durumda.

"Sabah sabah kafa açma, siktir olup git diyorum." derken sesinde ki aksilik yüzüne de yansımıştı. Sabrının son damlalarıyla her an kafasını suratına gömecek gibi duruyordu. Bunu dişlerini sıktığında oluşan keskin çene hattıyla belli ediyordu.

"Kafadan kontaksın oğlum sen," diyerek üstüne gitmeye başladığında, Akgün oralı olmamaya çalışıyordu. "Ne hoş, senin gibi döl israfı olmak isteyen kim?" diyerek üstüne gidilen o çizgiyi aştığı için sınır koymuştu. Söyledikleri aklının bir köşesinde dolaşıyordu ve dolaşmaya da devam edecekti. Bu nasıl durdurulur bilmiyordum.

Akgün'ün yanında duran üçlü, kalabalığa göz gezdirirken bizi fark etmişlerdi. Hepsiyle göz göze gelirken arka tarafımı işaret ettim. Kalabalığı dağıtın.

Anlamadıklarını düşünmüştüm ama ilk defa gizliden verdiğim mesajı anlayıp kalabalığa doğru konuşan Kaan, diğer ikisiyle beraber bize doğru yaklaşmıştı. "Hadi abicim çıkın sınıftan. Tiyatro döndürmüyoruz burada, ne meraklısınız amına koyayım kavgaya. Çok izlemek istiyorsanız gidin internetten izleyin, çattık ya." dediğinde elini öne savurarak göz gezdirdiği herkesin kapıdan çıkmasını bekliyordu. Az önce ki kalabalık dağıldığında kimse kalmamıştı. Şansımıza ki ders bedendi ve sınıftakiler aşağıdaydı. Bu durumda da sadece biz bize kalmıştık.

"Arkadaşlarını ne güzel seçmişsin sen öyle, güzel sahne." dediğinde kendisiyle geçilen alayı sineye çekerek görmezden gelirken, yaşanan her şeye rağmen onu yalnız bırakmayan Ali'den cevap gelmişti. "Senin sorunun ne biliyor musun? Fazla yalnızsın ve bu yalnızlığını gözüne kestirdiğin kişilerinde yaşamasını istiyorsun. Ondan bu kadar uğraşıyorsun değil mi? Kendini böyle avutuyorsun, güzel olan ilişkiler görünce yediremiyorsun kendine. Sen bunu yaşıyorsan karşında ki kişi de yaşamalı öyle değil mi?"

Yüzümde konuşmasını beğendiğim bir ifadeyle ona bakarken, Ali beni fark ederek göz kırptı. Mustafa kaşlarını çatıp çatmamak arasında kalmışken, bu durumu oldukça hoşuma gitmişti. Akgün'ün soluk mavi irisleri ilk başta onu savunan Ali'ye kaymıştı, görebiliyordum yaşadığı hüznü ama daha fazla yüzü olmadığını düşündüğü için bu sefer olduğum yere değerken ifadesi yumuşamaya başlamıştı. Gülümsemese de içinde beni burada gördüğü için oluşan mutluluğu hissedebiliyordum. Ve onun yerine, olması gereken tebessüm benim dudaklarıma bulaştı.

"Ne piç insansın oğlum sen. Asıl hastalıklı ve deli olanın sen olduğunun farkında değilsin. Şuan yaptığın davranışlar bile ne kadar sağlıklı olmadığını gösteriyor. Şimdi bu durumda kim deli? O mu, sen mi?" diye Ali'nin konuşmasının devamını getiren kişi Barış olduğu için şaşırma gereği duymuştum. Barış biraz şeydi ya, saf. "Sikik herif." diyerek mırıldandığında kolunu çimdikleyen Duru ile hissettiği acıyla kolunu kendine çekti. "Ben sana demedim mi iğrenç küfürleri bir daha ağzına alma diye?" Azar yediğini fark eden Barış bir koluna bir de karşısında ki sevgilisine bakıyordu. Yani bir şey olmamışsa, öylelerdi. "Aşkım niye kolumu çimdikledin ki şimdi sen?" Konuştukları sohbet dudaklarımda ki tebessümü büyütmeye devam ederken gülmemeye çalıştım, çünkü aralarında yaptığı fısıldaşmalar oldukça komikti, ne yazık ki bunun sırası değildi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 27 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Yalancı Nefret / Yarı TextingWhere stories live. Discover now