"Ben aradım merak etme. Kız susmuyor ki maşallah, soru makinası gibi. Kopmuyor bir türlü çenesi amına koyayım." Dediği şeyle kahkaha attım. Klasik Çiçek işte...

"Laf etme arkadaşıma. Merak etmiş işte kız ne var bunda."

"Güzelim, bir soruyu bir kez sorarsın. Aynı soruyu on defa sormak da akılsızların işi artık. Afra iyi mi diye soruyor, evet dediğim gibi aynı soruyu tekrar soruyor. Bak kızım, bence bu kızla arkadaşlığını tekrar düşün. Kocandan sana tavsiye." Gülmemek için kendimi zor tutuyodum. Yalancı bir sinirle yüzüne baktım.

"Bora!"

"Efendim."

"Sus."

...
Hastane işlemlerini yapıp eve geldik. Normal de ben bugün kendi evime geçecektim ama tabii ki Bora buna da karşı çıktı. Neymiş ben artık iki canlıymışım da evde düz yolda bile yürüyemezmişim. Daha bebeğin organları bile belirginleşmemişken Bora, sanki altı aylık olmuş gibi tavırlar göstermeye başlamıştı bile. Ama az da olsa üstümdeki korkuyu alıyordu, bu da beni mutlu ediyordu açıkçası. Umarım çok iyi bir baba olur...

Yukarıya çıkıp üstümüzü değiştirdikten sonra beraber aşağıya indik. Acıktığımı hissedince dünden beri hiç bir şey yemediğimi hatırladım. Mutfağa gideceğim sıra da Bora kolumdan tutup beni durdurdu.

"Nereye?"

"Acıktım. Yemek hazırlıyacam." Kolumdaki elini çekmeyip beni koltuğa oturtturdu ve dudağıma uzun uzun bir öpücük kondurdu.

"Sen burada kalıyorsun. Ben sana istediğin yemekleri tek tek yapıyorum, güzelim. Seni hamile halinle çalıştıracağımı mı düşündün?" Oflayarak oturduğum yerden tekrar kalktım.

"Bora abartıyosun. İyiyim ben ya, bırak da biraz yürüyeyim. Yemek yapamayacak kadar büyümedi karnım."

"Olsun. Bak doktor ne dedi? Bu zamanlar da düşme riski fazlaymış. O yüzden otur şuraya sinir etme beni." Kollarımı birbirine bağlayarak sinirle kalktığım koltuğa geri oturdum.

"Benden çok çocuğunu düşünüyosun sende." Dediğim şey ile Bora başta kaşlarını çatsa da sonrasında kahkaha attı.

"E, yuh ama sevgilim. Kendi bebeğini mi kıskanıyosun."
Göz devirerek kafamı diğer tarafa çevirdim. Kısa süre sonra Bora'nın ani hareketle beni kucağına alması ile küçük bir çığlık attım.

"Ne yapıyosun Bora ya?"

"Yemek yapmak istemedin mi? Mutfağa götürüyorum işte."

"Yalnız ben yürüyebiliyorum. Ayaklarım var."

Hiç cevap bile vermeden beni mutfağa getirip tezgahın üzerine oturtturdu. Kendi de dolaptan yemek için malzemeleri çıkarıp masaya koydu. O yemeği yapmaya başlarken, ben dikkatlice her zerresini izliyordum. Dudakları, burnu, kirli sakalları, hafif uzamış olan saçları... O kadar kusursuzdu ki, bir an doğacak çocuğum Bora'ya benzesin istedim. Hem kalbi, hem görünüşü. Baştan sona kadar tıpa tıp aynısı olsun istedim.

"Beni yiyecekmiş gibi izlemeye devam edersen işime odaklanamam yalnız."
Bora'nın sesi ile kendime geldim. O kadar dalmıştım ki zamanın geçtiğini bile anlamamıştım. Bora çoktan pilavı yapmış, sosladığı tavuğu fırına atmıştı. Yemek yapmakta bu kadar hızlı ve becerikli olduğunu daha yeni farketmem de başka bir olaydı zaten.

"Hangi ara yaptın bunları sen? O kadar mı zaman geçti ya?"

Oturduğum tezgaha doğru yaklaşıp gövdesini bacak arama yerleştirerek ellerini belime koydu. Bende yaptığı hamlesine karşılık ellerimi ensesinde birleştirerek onu kendime daha çok çektim. Bir yandan konuşmaya hazırlanırken diğer yandan da ellerini tişörtümün içinden geçirerek parmak uçlarını gezdiriyordu.

SEKRETER (+18)Where stories live. Discover now