Birinci Bölüm

22 7 3
                                    


Çölün sıcacık havasına arada bir esen kızgın rüzgarının binlerce kum tanesini vücuda kırbaç gibi vurmasına hatta bedeninin su ihtiyacı ile kıvranmasına alışmış haldeydi. Adımlarını atarken sonsuz kum güruhu içerisinde nereye gideceğini ilahi bir kavrama yeteneği ile biliyormuş gibi kendinden emin yürüyordu. Ayağına çorap niyetine sardığı kum yüzünden artık beyaz olmayan sargıların üzerine giydiği sandaleti ile ayaklarını kumların kızgın sıcağından korumayı başarmıştı, bol siyah bir şalvar bacaklarını örtüyor beline ise kılıcını ve bıçaklarını koyduğu kemer ile sımsıkı sarılı duruyordu. Kolları dirseklerine kadar çekilmiş beyaz ince bir gömlek gövdesini kumlardan korumak için biçilmiş kaftandı. Kolları gördüğü güneşte olsa gerek bronzlaşmaya başlamışlardı, normalde buğday tonlarında olan ten rengi esmerleşmeye başlamıştı. En azından güneşin yanıklar bırakabileceği kadar beyaz bir tene sahip değildi. Yüzünde siyah bir maske sarılıydı, parmaklarını açıkta bırakan elinin üst kısmında mücevherler ile süslenmiş eldivenli ellerinden birini maskesini ve başının etrafına sarmış olduğu siyah üzerinde çöle ait altın sarısı işlemeleri olan şalı düzeltmek için kaldırdı. Şal başını ve boynunu sarıyor omuzlarından aşağıya düşerken bir cüppe gibi gözüküyordu, yine de ne kadar denerse denesin o gür dalgalı siyah saçları saklamayı başaramamıştı. Uzun gümüş küpelerinden biri rüzgâr ile yüzüne çarparken arkasını dönüp kendisinden çok daha vahim durumda olan sarışın kadına baktı.

"Ömrümün sonuna kadar seni beklemeyeceğim kumandan." Kahverengi gözleri güneşin ışıkları ile sapsarı gözükürken Stell kıkırdadı.

Düz sarı saçlarını yüzünün önünden çekerken maskesinin izin verdiği kadar yüksek bir sesle efendisine cevap verdi. "Hayır, bekleyeceksin." Su yeşili gözleri güneşin direkt adamın arkasından vurması yüzünden kısılırken beyaz eldivenli elini kaldırarak eldiveni kadar beyaz olan şalını yüzünün biraz yukarısına tutup güneşi engelledi. Kadının süt beyazı teninin güneşin altında pişmeye başlamış bir tavuk kadar pembe bir hal alacağı ortadayken yine de kısa kollu ve göğüslerinin orta kısmında genişçe dekolteli, beyaz, vücuda yapışan krem rengi tonlarında bir kıyafet giymiş olması adamın kadına bakarken düşünceli bir hal almasına neden oluyordu. Altına giydiği aynı renklerde bol bir şalvar ve Grazdva'nın kendi ayakları için uyguladığı taktiğin aynısının uygulanmış olduğu sargılar ve sandaletler kadının görünüşünü tamamlıyordu.

Adama bekleyecek olduğunu belirtmiş olmasına rağmen adımlarını olabildiğince hızlandırıp yetişmeye çalıştı. Hemen arkalarında bir deve dinlenen adımlarla ikisinden bile yavaş bir şekilde yürürken kadın bastığı kumun biraz içerisinde girince adam gür sesiyle gergin bir gülüş bıraktı. "Hadi ama Stell." Bu ses daha samimi bir tonla kadının kendisine yaklaşmasını beklerken adamın dudaklarından çıkıvermişti. Kadın şikâyet edercesine kocaman altın bir yılan şeklinde olan bilekliğinin sarılı olduğu sağ kolunu geriye uzatıp "Deven bile daha yavaş yürüyor be adam." Dedi.

"Onunla işim bittiğinde benden kurtulabilecek." Kadın kendisine yaklaştığı an kolunu kadının omzuna atarak ilerlemeye devam ettiğinde cümlesine devam etti. "Sen bütün hayatını bana adadın." Mücevherlerle dolu eldiveni kadının dikkatini dağıtırken sol elini kaldırıp işaret parmağıyla belli belirsiz gözükmekte olan kenti işaret etti. "Ayrıca varmak üzereyiz, şikâyet etmen sona erecek mi?"

"Şu heyecanlı hallerin" gözleriyle adamın kalıplı vücudunu süzdükten sonra "nedensizce beni rahatsız ediyor." Dedi, dürüstçe. "Bir sonuç bulamadığında tüm kenti yerle bir edeceğimiz için enerjimi sabit tutmak zorunda hissediyorum kendimi."

Grazdva omuzu hafifçe oynattı, çok umurunda değilmiş gibi bir ifade takınmıştı.

"Onunla ilgili edindiğim her bilgi beni heyecanlandırıyor, işin sonunda bana istediğimi veremeyen bir kent dolusu aptal ileride benim yararımdan çok zararıma olur komutan."

Kıyametin KanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin