Bölüm. 27. Tuzak

208 15 55
                                    

Selâm can içlerim.

Öncelikle belirtmek istiyorum biraz rahatsızım. Uzun süre sandalye üstünde oturamadığımdan dolayı bölümü telefondan yazıyorum. Sırf siz aşklarımı bekletmemek için. Eksiklerim olursa mahzur görün lütfen.

Oy vereceğinizi biliyorum lakin bölüme satır arası yorumlar yaparsınız oturduğum yerden sizlerle söyleşme fırsatım olur.

Biliyorum ki sizlerle söyleşmek bana iyi gelecek ,;)

Medya ateşe düştüm

🔥🔥🔥

İki aşık şövalye atlarını mahmuzlayıp dağlar aşırı memleketler keşfetmek üzere uzun bir yolculuğa niyet etmişler. Öyle çok istiyorlarmış ki uzak diyarların ardındaki âşıklar ülkesini görmeyi, adeta içleri içlerine sığmıyormuş. İkisinin de kalpleri heyecanla çarpıyor ikisi de âşıklar ülkesini görmek için can atıyormuş. Hiç kimsenin bilmediği sadece âşık yüreklerin uğrak yeri olan ülkenin adını kendi el yazılarıyla kaderleri olsun diye yazmak istemişler.

Kaderlerini yazmak isterken bilmiyorlarmış ki yollarına tümsekler çıkacak atların ayakları tökezleyecek ve yaya kalacaklar.

Bilmiyorlarmış ki yaya kalan çıplak ayakları her adımda taş kesiğine maruz kalacak ve ayak tabanlarındaki derin kesikler her güne bir çentik atacak ve ığıl ığıl kanayacak.

Nimet mutfağa geçip nane limon hazırlarken dünyanın bütün yükü omuzlarına binmiş gibi bacakları mecalsiz bedeni ayakta zar zor duruyordu.

Yerküre ayağının altından çekiliyormuş hissini yaşarken arada bir sendeliyordu. Bu böyle olmayacaktı büyük sorguya hazırlanmak için kendisini toparlaması gerekiyordu. Şimdiden eline ayağına mukayyet olmayacaksa bu işin üstesinden gelemeyecek ya da bir sonuca bağlayamadan küçük kıyametleri başlarına kopacaktı.

Buna zinhar izin veremezdi...

Ne yapıp etmeli güçlü kalmanın ve dirayetli olmanın yolunu bulmalıydı. Oflayarak orta boy cezvede-ki kaynayan suyun içerisine bir tutam nane attı sonra da ocağın altını kapattı.

Ah, nasıl da aklından çıkıp gitmişti. Nane çayına limon kabuğu koymayı unutmuştu.

"Bunlar insanda akıl mı bırakır," diye söylendi kendi kendine.

Sağına soluna bakınarak limon sepetini nereye koyduğunu aradı. Tabii ya bozulmasın serin yerde dursun diye balkona bırakmıştı.

Mutfağın balkon kapısını açıp meyve sepetinden orta boy bir limon seçti ve musluğun altına tutarak iyice yıkadı. Yarım limonun kabuğunu soyup demlenmeye bıraktığı cezveye kattı.

Mutfakta ileri geri yürüyüp zamanın dolmasını beklerken kolundaki saate baktı. Saatin akrebi tam olarak 12'nin üzerindeydi. Okulun öğle arası paydosu çoktan verilmiş kardeşi Fırat, yola çıkmanın hazırlığı içinde olmalıydı. Zaten okul ile ev arasında azmi 10 dakikalık bir mesafe vardı; çok değil birazdan kapı çalardı.

Yavaş yavaş zaman doluyor duruşma saati yaklaşıyordu. Kalbine inceden bir sızı girdi zira sanrıları onu yanıltmıyorsa yolun sonunu görüyordu.

Süreç işleyecek saniyeler dakikalara gebe kalacak dakikalar Fırat'ı getirecekti. Büyük olasılıkla bugün burada kaderleri yeni baştan yazılacaktı. İşte o anı düşündükçe aklının kıyısına vuran sert dalgalar bir kez daha sarstı ayakta durmakta zorlanan varlığını. Kıyısına vuran dalgaların boyutu o kadar büyüktü ki üçünü birden yutacağından korkuyordu.

Hudutsuz ArzularWo Geschichten leben. Entdecke jetzt