''GörünenYalanlar''🌫️

2.7K 515 310
                                    

*kurguların aktif yazılmasını ve bölümlerin hızlı gelmesini istiyorsak lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayalım.

✒️Her sırtını sıvazlayanı dost sanma, belki bıçaklayacak yer arıyordur... Hz.Ali

Zaman kalmadı artık
Yetmedi ömrüm
Yandı da battı gemim...🎙️

İnce topukların zeminde çıkardığı ses adliyenin yeni yeni kalabalıklaşmaya başlayan koridorlarında yankılanırken nihayet hedefine ulaşmıştı genç kadın. Uzun parmakları boynunun kenarına sürtünerek önüne düşen fönlü gür siyahlarını sırtına doğru ahenkle savurmuştu. Elindeki poşetten yükselen kokular ise geçtiği her yeri misler gibi kokutmuştu. Halbuki kalabalığa girecek diye iki kat kağıt sardırmıştı. Ama kar etmemişti demek. Nitekim öyle taze ve sıcaklardı ki poşetin içi resmen buhar olmuştu.

Ağır ağır havalanmıştı su yeşili menevişler. İrisleri önünde durduğu kapının yanındaki duvara asılmış isim tabelasında hoşnut bakışlarla dolaşmıştı. Cumhuriyet Başsavcısı Oğuz Kağan Alacan... Bu ismi geçici olarak değilde , sürekli burada görmeyi çok isterdi esasen. Fakat bir yandan da özgürlük damarları onu dürtmüyor değildi. Eğer bu tabelayı devamlı görmek istiyorsa Güz'ün çok istediği gibi İzmir'e bir bilet alarak  abla dizi dibine yerleşmeliydi. Lakin buna pek hazır olduğunu sanmıyordu. Ziyadesiyle alışmıştı hürriyetine. İçine kesik bir soluk çekmiş, parmağıyla kapıyı tıklayıp içeriden yükselen girin onayı ile uzatmıştı başını. Ve tabii elindeki buharlı şeffaf poşetini.

-Vaktim kahvaltıya yetmeyince taze simit alıp geldim başsavcım. Sizde hayrına bi'çay söylerseniz vallahi duacınız olurum'demişti suratındaki sevimli yüz ifadesiyle yeşillerini kırpıştırarak. Başsavcı başını dikkatle incelediği dosyasından kaldırıp çatık kaşlı çehresini kapıya doğru çevirmişti. Adliyeye geleli saatler geçmemişti. Ama yine de avukat hanımı beklerken gözü yollarda kalmıştı. Geçen her on dakikada saatine bakıp iyi ki kapısında ağaç olmamışım diye mırıldanmış durmuştu. Nihayet geldiğine göre yapmak istediği şu fikir toplantısına geçebilirlerdi. Fakat bir sorun vardı. Taze simit mi demişti o? Neyseki İstanbul'daydılar da birisi dönüp hemen simit değil gevrek diye bir düzeltmede bulunmamıştı. Elini havada mangal yeller gibi hafifçe sallamıştı.

-Üçgen peynirde varsa çök.'

Taze simit, üçgen peynir ve tavşan kanı çay uyumuna kim hayır diyebilirdi ki? Gerçi simit ayranla da iyi giderdi. Fakat o daha çok öğle yemeği için tercih edilirdi. Avukat hanım duyduğu ile içtenlikle gülümserken kapıyı içeriden kapatmış, topuklularının üzerinde pıtı pıtı masaya doğru koşarken cıvıldamıştı.

-Olmaz olur mu hiç?'

Eniştesinden aldığı telefon ile adeta bir koşturmacaya giriş yapmış, Eşref Haşim ile banyo kapısında ufak bir sürtüşme (!) yaşasalarda kendini hemen banyoya atmıştı Nergis. Işık hızıyla saçını ve makyajını halletmiş, eşyalarını toplayacak vakti olmadığı ve misafirler hala evde olduğundan çakma kocasından daha sonra getirmesini rica etmişti. Giyinip telaşla inmişti aşağıya. Niyeti kimseye rastgelmeden çıkıp gitmekti. Ama öyle olmamıştı. Mutfağın önünden geçerken güneşle uyanan Asmin Hanım ve Zelal Yenge ikilisini kahvaltı için hamur yoğurur halde bulmuştu. Acil bir davası olduğu bahanesiyle gitmesi gerektiğini söylemiş, nezaketen ellerini öperek vedalaşmıştı. Sükunetle elini öptürmüştü gelinine Asmin Hanım. Yüzünde dünkü memnuniyetsizlik yoktu bu kez. Suskundu ama ters değildi bakışları. Zelal Yenge ise sadece elini öptürmekle kalmamış, pek tatlı, pek cevval maşallah diye bağrına basıp yanaklarından da öpmüştü. Asmin Hanım'a karşı hala tam manasıyla ısınamamış olsa da Zelal yengeye kanı ziyadesiyle kaynamıştı. O Selahaddin denen ruh emici adamla elli sene evli yaşayıp da nasıl böyle kalabilmişti bu kadıncağız? Aklı almamıştı.

NERGʼİS KOKUSU 👠 (Töre&Adalet Serisi)Where stories live. Discover now