6- Alevli Tepe

43 12 13
                                    

Bölümlerin yapay zekayla oluşturulan videosu için profilde yer alan linke tıklayınız...

30 Ocak 2820

Yağmurlu geçen günün ardından çıkan rüzgâr batıdaki ormanın kokusunu keskin bir soğukla beraber getiriyordu. Gözcülerin sur nöbeti başlayalı birkaç saat olmuştu ama saatlerdir nöbetteymiş gibi bitkindiler. Gündüz gözcüleri şimdi yemekhanede karınlarını tıka basa doyurup, günün yorgunluğunu ellerindeki kadehlerle atıyordu. Howard ise nöbette uyurken yakalandığı için bir ay boyunca gece nöbeti cezası almıştı.

"Beyaz Şehrin Savunucuları, kulağa hoş geliyor değil mi?" dedi kıdemli Howard.

"Evet, iyi. Gayet iyi."

"Üç yıl görev yaptıktan sonra sende bu onura sahip olabilirsin."

"Birinci yılımı geçen ay doldurdum efendim," dedi Rick. İki haftadır nöbete çıktığı kıdemli Howard'a bunu üçüncü kez hatırlatıyordu. Gün geçtikçe adamdan sıkılmaya başlamıştı.

"Gece devriyesinde ilk ayın demek, endişe etme burada yıllar epey çabuk geçiyor. Hele ki ileriki karakol devriyesinde. Her gece bir yıla eş değer," adamın sadece zaman geçirmek için konuştuğu her halinden belliydi. İri yapılı, göbekliydi. Etli geniş bir yüzü ve kıvırcık sarı saçları vardı. Uzun saçı ve sakalları bakımsızdı en az iki metreden alınan yoğun ter kokusu vardı. Adamın en son ne zaman yıkandığını meçhuldü.

"Anladım efendim. Korku insanı yaşlandırıyor."

Kıdemli asker Howard, Rick'in kafasına küçük bir fiske attı. "Sana bir korkak gibi mi görünüyorum?"

"Hayır, efendim öyle demek istemedim ben..." eli birden istemsizce kafasına gitti. Sert olmasa da uyarıcı bir fiskeydi.

"Ne demek istediğin umurumda değil. Bu gece cezalısın ısınmak için taş kulübeye girmeyeceksin!" Zırhının üzerinde asılı olan boruya Sfeoth'un dört ayaküstündeki beyaz kaplanı işlenmişti. Taş kulübeye doğru yürümeye başladı. Bugün erkenden dinlenmeye çekilmişti.

"Peki, efendim," dedi Rick. Kendi kendine kızıyordu. Kıdemliyle ters düşmesi iyi olmamıştı. Isınmak için surun üzerinde ileri geri yürümeye başladı. Üzerinde kahverengi deri kıyafetleri vardı. Hava o kadarda soğuk değildi ama bütün bir geceyi güneyi gözleyerek geçireceğini düşündüğünde içi ürperiyor, Howard'ın insafa gelmesini diliyordu. Ona korktuğunu ima etmemeliydim! Uzun dalgalı kahverengi saçları rüzgârda uçuşmaya başladı. Beyaz tenliydi, kemikli sakalsız yüzü, iri ela gözleri vardı. Kuzeyden gelen esinti giderek şiddetini artırıyordu. Neredeyse gece yarısı olmuş uykusu gelmeye başlamıştı. Ellerini koltuk altlarına sıkıştırdı, surun üzerinde bir baştan diğerine kadar hızlı hızlı birkaç tur attı. Görev yeri olan doğu kanadı Sonsuz Dağlar manzarasına sahipti. Yüz adımlık mıntıkasını hızlı hızlı iki kez daha turladı.

Tüm vücudu ısınmıştı. Surun dikdörtgen gri taşlarını tekrar saydı. Kafasını kaldırıp güneyin uçsuz bucaksız topraklarını izledi. Kulağında git gide şiddetini artıran rüzgârın uğultusu vardı. Vakit geçtikçe Howard'ın insafa geleceğine dair beslediği umut kırıntısı da yok oldu. Surun şehre bakan tarafında, merdivenlerin altında nöbetçilerin dinlenmeleri için küçük bir oda vardı. Yakın bir zamana kadar kulede dört kişi gözcülük yapıyordu. Yüz adımlık mıntıkada iki kişi gözetleme yaparken diğer ikisi dinleniyordu. Gözcülerin sayısı yarıya düşünce taş oda bütün işlevini kaybetmişti. Howard'ın bunu pek umursadığı yoktu. O yine eski usül odayı amacına uygun kullanıyordu. Tabi kuralları biraz esnek hale getirmişti. Geçen ay yakalanıp ceza almasına rağmen hala gece nöbetinde uyuyordu.

The Lost CrownWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu