Bölüm 8

105 6 5
                                    

Sürgündeki beşinci günümden herkese kucak dolusu selamlar, sevgiler.

Canım Van ilimizin Başkale ilçesinin devlet hastanesinde aşırı sıradan bir gün. Hava kara kışa doğru ilerlerken kişisel sınırlarımı zorlayarak soğumaya devam ediyor. Buradaki ikinci kışım olacağı için geçen sene yaşadığım mağduriyeti bu yıl yaşamayacağımı umut ediyorum.

Senin Başkale'de ne işin var, Van merkezin suyu mu çıktı dediğinizi duyar gibiyim.

Cevap veriyorum; evet suyu çıktı. Hatta sel bastı. Ama bir tek beni.

Nöbetimin başında kaybettiğim hastanın babası bana takmış durumda. Az buz değil ama, iddialı takmış. Günde iki kere hastaneye gelip önüne gelene beni soruyor. Ölüm belgesinde benim imzam olduğu için adımı da biliyor. Bu sayede beni bir güzel CİMER'e şikayet etmiş. Şikayet içeriği de şu, "doktor kızımın güzelliğini kıskandığı için müdahaleyi eksik yaptı. Kızımı öldürdü." Ciddi ciddi bunu yazmış. Sonra beni başhekimlikten aradılar. CİMER şikayetleri direkt işleme alınıyor ve başhekim bizden savunma yazmamızı istiyor. Yine istediler. Baş hekim yardımcısına dedim ki ben bu suçlamaya karşı tam olarak nasıl bir savunma yazayım şimdi? Güldü adam. Ben de güldüm. Çünkü gülmeyip de ne yapalım deli saçması bu.

Neyse, bizim servis hemşireleri durumu başhekimliğe bildirmiş. Adam tedirgin etmiş tabi. Birkaç olay da çıkarmış küçük çaplı. Bizim hastane yönetimi de adam yakamdan düşene kadar beni doktor eksiği olan Başkale ilçe hastanesine görevlendirmeye karar verdi.

Rahatlamadım desem yalan olur.

Son tartışmamızdan sonra bizim Efe'yle karşılaşmamamız lazım. Adım gibi eminim Efe'nin o konuşmayı tam olarak bıraktığımız noktadan, fiziksel yakınlık olarak da, devam ettireceğine.

Kavga etmeyi sevmiyorum. Ses yükseltmeler, birbirine girmeler benlik değil hiç. Hele ki Efe o kadar yakınımda öyle güzel kokarken.

Koku hafızası yasaklansın.

Efe'den şimdilik kurtuldum kurtulmasına ama Alma'dan maalesef ki kurtulamadım henüz. Hatta bu delirmiş hasta yakını yüzünden gidecek gibi de görünmüyor. Benimle buraya da geldi. Gün içinde kırk kere gelip gidiyor polikliniğe. İlk gün kapımın önünde nöbet tutmaya kalkıştı zor ikna ettim gitmesi için. Biraz sakinleşsin eve yollayacağım onu. Ev deyince yanlış anlaşılmasın, tabi ki İstanbul'a dönmesini beklemiyorum. Merkezdeki benim evime gitsin. Burada benimle hastanenin misafirhanesinde sürünmesine gerek yok. Aslında bu kadar endişelenmezdi ama davalık olduğumuz aşiretin evi buradaymış. Biraz fazla üst üste geldi hepimiz için. Efe için bile.

Onun gibi rahat ve her durumda sinir bozucu soğukkanlılığını koruyan bir adam bile panik oldu. Açıkçası bizim başhekimliğin beni uzaklaştırarak koruma çabasının arkasında da Efe'nin olduğundan şüpheleniyorum. Nasıl demeyin, Efe'nin elinin kolunun nereye uzanabileceğini kestirmek zordur.

Mesaim bitmek üzere. Alma sabah kirlileri götürüp yeni valiz getirmek için merkeze gitmişti. Gelmek üzeredir. Bir yemek yeriz sonra o misafirhaneye ben de nöbete. Buradaki arkadaşlara sordum, sakin geçiyormuş genelde. Acil bile yoğun olmazmış. Bakalım benim şansım ne gösterecek deyip sistemimi kapatırken polikliniğin kapısı çalındı. Saatime baktım, beşi on geçiyor. Mesaim bitti. Gelmeyen hasta da yok.

Benim girin dememi beklemeden açıldı kapı. Karşımda görmeyi en beklemediğim insanlardan biri kapıdan kafasını uzatmış bana bakıyor.

"Barış yüzbaşım?"

"Nilüfer hocam gelebilir miyim?"

"Gelin tabi, durmanız hata!"

Gel tabi yiğidim. Kimse gelmesin sen gel. En sevdiğim hastam. En gayrıresmi hastam. En memleketimden insan manzaraları hastam. En kaslı, en dağ gibi hastam. Gel de gözümüz şenlensin aslanım Barış'ım.

Kırık Kalpler DurağıKde žijí příběhy. Začni objevovat