18.Bölüm

624 7 0
                                    

Tatmış bir mini bölüm

Keyifli yorumlu oylu bölüm olsun :)

***

Yaklaşık yarım saatin sonunda sahile gelmiştik. Arabadan indiğimizde küçük, salaş bir kafeye girdik. Çok şaşırmıştım. Çünkü  ben lükse alışkın değilim ama zenginlerin bu konuda daha seçici olduklarını düşünüyordum. Burak ise beni buraya getirerek benim tezimi çürüttü.

Hava çok sıcaktı. Üzerimdeki kıyafetler  hiç rahat değildi. Keşke daha rahat bir şeyler giyseydim. İçeri girdik Allah’tan  içerisi serindi. Cam kenarında bir masaya geçtik. Burak yine tüm kibarlığını  konuşturmuş sandalyemi çekmişti. Bu hareketiyle gözlerimi ayırmadan gözlerine baktım. Bir kaç saniye beklediğimi görünce gözleriyle ve başıyla sandalyeyi işaret etti. Sandalyeye oturup etrafı incelemeye koyuldum.

Kafe çok sadeydi, sanki çay ocağı  gibi sadece masa sandalyeler vardı. Kafeye tek renk katan şey duvarları ve köşede duran pasta ve böbreklerin konulduğu dolaptı. Duvarlarda lacivert renk üzerine deniz kabukları yapıştırılmış, yer yerde çiçek ve manzara tabloları vardı. Camlar boydan boya olduğu için güneş ışığı alıyor ve denizi görüyordu. Sanırım kafeyi bu manzaradan daha üstün tutmak istememişlerdi. Etrafı fazla incelemiş olacağım ki Burak'ın da beni incelediğini fark etmedim. 

Ellerimi kavuşturup sandalyede sırtımı dikleştirdim. “Nasil beğendin mi?” diye sordu.

“Sade ama çok huzurlu bir havası var.” Dedim.

“ Öyledir.” Dedi ve kolunu kaldırıp Halil Usta diye seslendi.

Usta  geldi “ Hoş geldin  oğlum nasılsın ? Hanım  kızımız   da hoş gelmiş” dedi.

Doğrusu bu kadar samimiyet beklemiyordum.

“Teşekkür ederim iyiyim. Sağolasın. Usta bize güzel bir kahvaltı  sofrası hazırlar mısın diye sordu?”

“ Ne demek başımla  beraber” diyerek  uzaklaştı.


“Daha önce sık geldiğin belli şaşırdım doğrusu, açık konuşmak gerekirse beni daha  kasıntı biryere götüreceğini düşünmüştüm.”dedim.

“  Sık gelmesem de ara sıra kafa dinlemek için gelirim, gördüğün gibi sade ve huzurlu bir havası var.  Diğer dediğine gelecek olursak senin tabirinle kasıntı yerlere de giderim”

“ Dışarıdan bakınca hiç de böyle yerlere gelecek gibi biri değilsin”dedim.

“ Nasıl biriymişim peki” diye sordu

“Ne bileyim salon beyefendisi gibi duruyorsun daha çok” bu dediğime güldü arkasına yaslandı gözlerimin içine bakıp sanki İçinden bir şeyler söyledi.


Bu arada kahvaltılarımızda masaya dizilmeye başlamıştı sofrada yok yoktu. Kızarmış peynir, patates kızartması, börekler, çeşit çeşit kahvaltılıklar. En sonunda da en sevdiğim menemen gelmişti. Menemen geldiği zaman resmen gözlerinden sevinç çığlıkları kopuyordu.

“Hadi soğutma başla”de’di. Doğrusu bu teklife hayır diyemeyecektim, açlıktan başım ağrımaya başlamadan elime ekmeği alıp ilk menemene daldırdım. Tadına baktığımda  enfes bir tadı vardı. Çaylarımız da geldiğinde bu görsel şölen eşliğinde çayımı yudumladım. Onun da ekmeği koparıp menemene daldırdığını görünce ona karşı içimdeki sıcaklık ve samimiyet daha da arttı.

Yarım saatlik kahvaltı eşliğinde hiç konuşmadan sadece kahvaltılarımızı yemeye devam ettik. Ara ara ona çaktırmadan bakıyordum. Büyük bir keyifle kahvaltısını yaparken sanki patronumla değil bir arkadaşımla kahvaltıya gelmiş gibi hissediyordum.  Ona patron desem herhalde çok kızardı.

Kahvaltının sonuna gelirken biraz muziplikten bir şey olmaz diyerek kafamı kaldırıp

“Harika bir kahvaltıydı patron.” dedim ağzındaki lokmayı yutmadı için bir an öksürük tuttu.

Ağzını peçeteyle silip kaşlarını kaldırıp “Demek patron” dedi. Bende alayla tek omuzumu kaldırıp  “Yalan mı Yanlış mı patronumsun işte?” dedim.

Onun bu hali komiğime gitmişti. Ben de keyiflenip çayımı yudumlarken  o da işi dalgaya alıp “Afiyet olsun Ela gözlüm”Dedi ü’yü uzatarak biraz da sesli söylemişti.

Bu söylediğini duyunca çay boğazımda kaldı. Bu sefer öksürme sırası bendeydi. Sonra bana bakıp “Yalan mı Yanlış mı? benim ela gözlüm değil misin?” Dedi. Resmen kısasa kısas yapmıştı.


Aslında konuşacak çok fazla şeyimiz vardı. Mesela ben onun ailesiyle ilgili çok da bir fikir sahibi değildim. Sadece babası İhsan Bey'i tanıyordum. Bir de ara sıra şirkete gelip abisini kızdıran ikizler vardı. Bir yıl kadar da Almanya'da kalmıştı başka da odunla ilgili bir şey bilmiyordum.

“Bana biraz kendinden bahsetsene” dedim. Kahvaltımız bitmiş sofra toplanmıştı. Halil Usta yanımıza gelip kahve alır mısınız diye sorunca Burak tam kahveleri söyleyecekken lafa girip

“İki orta şekerli kahve alabiliriz.”dedim. Burak'sa gözlerime bakıp sıcak bir gülümseme bahşetti. O gülerken yanaklarında oluşan gamze gözlerime takıldı bir ara onları itinayla öpmek istiyordum.

***

Şapsşikler yaa

ARZUDove le storie prendono vita. Scoprilo ora