"Hem de hiç!" diyerek dikleştim. Oturduğum yerde kıpırdanmamak için güçbela duruyordum ama kendimi dizginlemeyi bildim. "Zerre kadar bile! Hiç hoşlanmam böyle kabalıklardan!"

Külliyen yalandı bu. Böyle kaba adamların arasında büyümüştüm. Bu elbette gurur duyulacak bir şey değildi ama en azından kulağa yapmacık nezaketlerden daha samimi geliyordu.

"Kötü oldu bu," dedi dudakları arsız bir tebessümle kıvrılırken. Diliyle çok kısacık dudaklarını yaladı. "Ağzımın başka yetenekleri de vardır hâlbuki."

Dilinin ıslaklığı, hâlâ dudaklarından uzaklaştırmama izin vermediği parmaklarıma değince, "Bana ne canım!" dedim. Elimi onun tutuşundan, tıpkı ateşe dokunmuşum gibi hızla çektim. Dokunduğum ateş hem işittiklerimin hem de o küçücük ıslak temasın etkisiyle yanaklarımı ısıtmıştı ama lafı çarçabuk değiştirmeyi de ihmal etmedim. "Hem... Telefonuma program yerleştirmediniz mi?" Gözlerimi onunkilerden kaçırarak alaycılığıma sığındım. "Takip ediyorsundur sen kesin annemle konuştuklarımı."

"Telefonunu keyfi olarak dinlemiyorum, Hazel," dedi Tekin tavizsiz bir tavırla. Garip bir şekilde az önceki arsız modu etkisini hızla yitirmişti. Ben elimi çektiğim için miydi? "Beni ilgilendiren bir durum varsa... Ve bu doğrudan ya da dolaylı olarak senin güvenliğinle alakalıysa... Bana söyleyeceğini varsayıyorum." Kaşları çatıldı. "O herifin senin için herhangi bir tehdit oluşturmadığı kanıtlanmadı henüz."

Ben ve benim güvenliğim... Her seferinde konu dönüp dolaşıp buraya geliyordu. Ve bunun bana en ufak temasının olduğu anlarda konuşulması ise aklımı bulandırıyordu. Üstelik hemen peşinden takip eden, birilerinden uzak durmamı emreden o sözler, kendimi kötü hissettiriyordu. Fakat bu kez dudakları kıvrılan bendim, Tekin'in beni bu şekilde dokunuşlarla manipüle edemeyeceğini artık anlaması gerekiyordu.

"Oluşturduğu da kanıtlanmadı. Hem... Serdar benim için ne tehdit oluşturabilir ki?" dedim gözlerimi kırpıştırarak. "Onun amacı... Hiç de senin sandığın gibi bir şey değil. Hedefi çok başka."

Tekin tehditkâr bir tavırla üzerime doğru eğildi. Şimdi iki avucu da arkamdaki duvara yaslanmış hâldeydi. "Sana bir şey söyleyeyim mi, Hazel?" dedi. Sesi daha önce Serdar'dan bahsettiği anlara tezat olarak, buzdan değil âdeta alevdendi. Üzerine basa basa, "O herifin..." diye devam etti. "Amacını da hedefini de sikerler!"

"Allah Allah!" dedim bu tehditten zerre etkilenmeden. "Kim yapacakmış?"

"Ben tabii ki!"

"Hiç de bir şey yapamazsın," dedim ona meydan okur gibi.

"İzle ve gör!" diye yanıtladı beni. Tehdidinin üzerini kapatmaya bile gerek görmemişti. "Bak bakalım, neler yapıyormuşum."

"Korkmam mı gerekiyor bundan?" diye diklenmeye devam ettim.

"Hayır," dedi Tekin tek solukta. "Sen ayrıldığın bir adam için... Neden korkasın ki? Serdar senin hiçbir şeyin değil. Öyle değil mi?"

Teyit mi bekliyordu benden? Çok beklerdi.

"Yani..." diye mırın kırın ettim. "Bilemedim. Ne derler, bilirsin. Bazı şeyler yarım kalınca..."

"Yook! Yanlışın var senin," diyerek lafı ağzıma tıkadı. Çoktan diz çöktüğü yerden ayaklanmış, elini saçlarının arasına atarak simsiyah tutamları bastıramadığı bir öfkeyle avuçlamıştı. "Tamamlandı o!" Boynundaki damarlar belirginleşmiş, hatta aynı kalınlıktaki damarlar gerdiği ellerinin üzerinde de nehire benzeyen yollar yaratmıştı. Tek bir söz daha söylememe izin vermeden, "Hadi! Kapattık bu konuyu! Serkan, Serdar, Salih, Selim... Her ne sikimse.... Bitti, gitti! Ama dur sen!" dedi söylenmeye devam ederek. "Öyle bir kanıt bulacağım ki onunla ilgili..."

To już koniec opublikowanych części.

⏰ Ostatnio Aktualizowane: Apr 19 ⏰

Dodaj to dzieło do Biblioteki, aby dostawać powiadomienia o nowych częściach!

ARHAVİLİOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz