Arhan'ın elini bırakarak ayağa kalktım. Melih'te içeriye girmişti. Gözlerini bana değdirmeden "Yardım et de onu arabaya taşıyalım," dedi.

Bir şey diyemediğim için sessizce Arhan'ın koltuk altlarından tuttuğumda Melih'te bacaklarından tuttu. Kadın ise kapıyı açarak Melih'e "Bana haber ver oğlum," dedi. Melih derin bir nefes vererek "Tamam, teyze," dedi.

Arhan'ı arabanın arkasına oturttuğumuzda gerçekten korkuyordum, artık ona fiziksel zararlar da veriyordum.

Bende yanına oturduğumda araba bir kaç saniye içerisinde hızla yola çıktı. Bir kaç dakika boyunca düz bir yolda giden araba aniden derin viraj aldı.

Arhan'ın kafası omzuma bir çuval misali düştü, kafasını omzumdan çekmedim, öylece bekledim. Teni git gide soğuyordu.

Arada Melih aynadan bizi kontrol ediyordu, bir kaç kez yanlışlıkla göz göze gelmiştik ama saniyesinde utandığım için gözlerimi kaçırmıştım.

Hastanenin önünde durduğumuzda Melih'le Arhan'ı arabadan çıkarıp hastanenin içerisine doğru süreklemeye başlamıştık. Bir hemşire Arhan için sedye getirdiğinde başımıza toplanan bir kaç kişinin yardımıyla da onu sedyeye uzatmayı başarabilmiştik.

Melih sedyenin arkasından yürürken ben hâlâ aynı yerdeydim, tek bir adım dahi atmamıştım.

Hayatım da böyleydi, onlardan uzak durmaya çalışarken kendimi yine aynı başlagıç noktasında, yani onların yanında bulmuştum.

Dudaklarımda samimi olmayan bir tebessüm belirdi. Bu tebessümün sebebi beceriksizliğimden kaynaklanıyordu.

Yanağımdan bir yaş süzülürken dışarı doğru yürüdüm. Bir banka otururken hissizdim. Ne yapacağımı
bilemez bir haldeydim, gerçekten yıpranmıştım.

Malikanenin bahçesinde gördüğüm o adam ve kahverengi gözleri aklıma geldiğinden gözlerimden akan yaşlar hızlanmıştı. Ağlamak umrumda bile değildi, zayıflık göstericisiyse de ben zaten zayıf ve hasarlı biriydim.

Bir bina düşünün, ilk kez bina depremle karşılaştığında hafif bir sarsıntı geçirdi ama bir yerinde bile hasar oluşmamıştı.

Ancak iki ve üçüncü seferler farklıydı, sarsıntının büyüklüğü artmıştı ve binada büyük hasarlar bırakmıştı. Bina sakinleri artık o binada yaşamaktan korkuyordu çünkü bir sarsıntı daha yaşarlarsa bina tamamen çökecekti.

Ne de olsa insan yuvam dediği yerin güvenli ve korunaklı olmasını isterdi değil mi ?

Bende aynı bu bina gibiydim, hasarlarla doluydum ama yine de bir şekilde ayaklarımın üzerindeydim. Şu an düşünüyordum acaba çökersem hayatımda bir değişiklik olur muydu ?

Yanıma biri oturduğunda kafamı sağ tarafa doğru çevirdim, yanıma çok yaşlı bir dede oturmuştu. Seksenlerindeymiş gibi gözüküyordu.

Onu incelemeye başladım, üzerinde hastalara giydirilen o kıyafetlerden vardı. Yüzünde ise bir çok kırışıklık mevcuttu. Saçlarının hepsi dökülmüş olmalıydı ki, kafasında siyah bir bere vardı.

Benim ona baktığım gibi o da bana bakıyordu. İstemsizce dudaklarımda küçük bir gülümseme belirdi, çünkü bana tatlı bir dede izlenimi vermişti.

Beni incelemeye devam ederken üzgündü.

"Ne oldu sana kızım ? Neden bu kadar kötü gözüküyorsun ?"

Gözlerimdeki yaşları hızlıca sildim ve dudaklarıma bir gülümseme kondurmaya çalıştım. Yine sahte bir gülümsemeydi, sadece rol yapıyordum.

HAYAT ANLATILMAZWhere stories live. Discover now