Evler

280 38 11
                                    

Evler, sahiplerinden izler taşır derler.

Şöyle bir düşününce, buna katılmakla kalmayıp 'evler, sahiplerini ele verir' diyerek biraz daha ileri gideceğim.

Bakımsız bahçelerinde yabani otların büyüdüğü evler sevgisiz, mutsuz insanlarla doludur mesela. Zaman geçmez öyle yerlerde. Duvarlar soğuk, yerler soğuk. Evdeki hava giridir çünkü içine işlemiştir mutsuzluk. Bir an önce terk etmeye can atar insan, terk ettiğinde de bir daha asla dönmez.

Mutfak kapısına zamanın en somut izlerinden biri olarak 'boy gelişimi tablosu' kazınan evde sevilen, hatta çok sevilen çocuklar yaşar. O evlerde sevginin getirdiği tarifsiz bir hava vardır. İhmalden değil de bakımsızlıktan şımaran çocuklar çeşitli haylazlıklar yaptığından kırık dökük züccaciye olur hep. Cıvıl cıvıldır o evler yine de; ocaklarda hep sıcacık yemekler, ufaklıkların haylazlıkları nedeniyle yıkanacak çamaşırlarla dolu banyolar...

Her şeyin bir düzen içinde olduğu evler; içinde kim bilir ne fırtınalar kopan sessiz sakin tiplerin, kaosun hakim olduğu evler ise gürültülü kalabalıkların barınağıdır.

Sabahları kızarmış ekmekle kahve kokusunun tüm odaları sardığı evler güzeldir. Keyifle sohbet ederken unutulan çayın koyu koyu demlenmekten dolaplarda buğu bıraktığı, dev ekranlarda izlenen maçlar sırasında küfürlerin etrafa savrulduğu evler de vardır. Ya da ilk aşkları için odalarında gözyaşı döken içli genç kızların olduğu evler... Günlük hayatın olağanca sıradanlığı içinde yaşayıp gideriz.

Bazı evler sığınak gibidir, içine çok şey sığdırır. Dışarıdan bakıp da ne sağlam, ne güçlü dediğimiz ancak içinde kırılgan bir çocuk saklayan insanlar gibi... 

Bazıları ise üç beş derme çatma duvarın ayakta tuttuğu viranelerdir. Hani şu her an alevlenebilecek gibi durduğundan 'üflemeye' korktuğumuz insanlar gibi. Bir püf ile insanın başına yıkılan, bazen hayalleri de beraberinde enkaza götüren evler... 

Bazılarına biraz tadilat gerekir, bazen ise ufak tefek işlerle başlayan tadilat sürecinde hasarın onarılamaz olduğu görülür.

Tolstoy'un da dediği gibi: "Mutlu aileler hep birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." Mutsuz insanların yaşadığı evler soluktur biraz. Kahkahadan yoksun olduğundan mı nedir bir mahsun bakar pencereler...

Yıkımlara, yoksulluklara, büyük acılara tanık olan evlerde hep iç acıtan bir şeyler vardır. Öyle ki kapısından adım atar atmaz anlarsınız. Hüzün sessizdir ama öfkenin bencil, yaygaracı bir yapısı vardır. Hüzün ağırbaşlıdır, hissedilmeyi talep eder; öfke ise varlığını tepine tepine ağlayan bir bebek gibi fark ettirir. Mutsuzluk ikisinin tam kesiştiği konumdadır, 'acaba'sı yoktur, bir evde mutsuzluk varsa girdiğiniz an anlarsınız.


Bazı evlerin neredeyse hiç kullanılmayan salonları, tabiri caizse "misafir odaları" vardır. Özenle temizlenen ve kapısı yalnızca misafir geldiğinde açılan, beklerken yalnız yaşlanan salonlar... 

Evde kimsenin girmediği o salonların çoğu sonraları "carpe diem" mottosunun yaygınlaşmasıyla açıldı. "Saadetinin bir bölümünü de yarına saklayanların" salonlarında ise koltuk takımları hiç eskimedi, bazen de tenzil-i rütbeyle oturma odasına taşındı.

Bazı evlerde ise içinde değerli hatıraların yer aldığı, kapısı hiç açılmayacak odalar vardır. Kalın perdelerin pencereleri sarıp sarmaladığı, tavanlarının küf kümelerini nasiplendiği, eşyaların üstünün beyaz çarşaflarla kapatıldığı odalar...

Bazı evler büyüktür, bazıları küçük. Bazılarına biz sığmayız, bazılarının içinde ise kendimizi küçücük hissederiz. Çoğu evin gizli kiracıları vardır; fareler, böcekler, örümcekler ve diğer "ev zararlıları." Biz farkına varmasak da bizimle yaşayan bu "ev arkadaşları," çoğunlukla yemeğimize, suyumuza ortak olur.

İçine doğduğumuz halde içinde kendimizi biraz yabancı hissettiğimiz evler vardır, bir zamanlar "yuva" dediğimiz... Uzakta bir yerlerde veya bir zamanda da olsa orada olduğunu bilmek huzur ve güven verir.

Ailenin yuva yaptığı "konuttur" aslında ev; bazı konutlar hiçbir zaman ev olamaz. Zorla yuvasından koparılanlar ise yolunu ve aidiyet hissini kaybeder.

Şair John Keats'ın kaybolma kabiliyeti gibi çeşitli şairlerin, yazarların metafor olarak kullandığı "ev" vardır bir de. Edebiyata, şarkılara ve sinemaya konu olan soyut evler, "ev" kavramı...

Ya da bazen ev bir kişidir. Edward Sharpe & The Magnetic Zeros'ın şarkısındaki gibi:

"Ah, evim, eve gelmeme izin verSeninle olduğum her yer evimdirAh, evim, eve gelmeme izin verSeninle olduğum her yer evimdir."


SON

Kasım, 2022


*Bu kısa hikaye, Cem Güventürk'ün "Bazı insanların içine evler yaptık" çalışmasından esinlenerek yazılmıştır. Daha önce görülmediyse mutlaka bakılması tavsiye edilir :)

Evler (Tek bölümlük)Where stories live. Discover now