2.Kitap - 10.Bölüm : Kumrunun Kanatları.

Start from the beginning
                                    

"Günaydın Kumru." dedi Pelda, "Erkencisin."

Nisan ve Pelda çantalarını ve montlarını kapının yanındaki tasarım askılığa asarken Kumru onları aynadaki yansımalarından izliyordu.

"Sabah çok erken uyandım. Biraz yürürüm, dışarıda vakit geçiririm dedim ama hava o kadar soğuktu ki kendimi burada buldum."

Nisan ve Pelda Kumru'nun sağ ve sol yanına otururken Kumru'nun aklında tek bir soru vardı. Uraz da gelmiş miydi? Burada mıydı?

"İyi yapmışsın," dedi Nisan, "Gece sana mesaj atmıştım ama görmedin sanırım..."

Kumru Nisan'ın sesindeki hüznü hissedebiliyordu. Başını salladı. Dün geceden beri telefonuna bakmamıştı bile.

"Şarjım bitmiş. Telefon şarjdan alıp evden çıktığımdan beri kapalı. Hala açmadım."

"Bu da bir çeşit yarışma hazırlığı mı?" diye sordu Pelda uzun kızıl saçlarını bağlı oldukları kelebek tokadan kurtarırken.

Kumru gülümsedi.

"Sayılır..." Sonra duraksadı, "Herkes geldi mi? Yani diğerleri de burada mı?"

Nisan burnunu çekerek aynaya döndü. Önünde duran tarağa uzanıp saçlarını taramaya başladı. Kumru Nisan'ın bu uzak hallerini gördükçe üzülüyordu ama Nisan da haklıydı. Kendisini herkesten uzaklaştıran Kumru'dan başkası değildi.

"Geldiler," dedi Nisan, "Kahve içiyorlardı. Birazdan gelirler. Onlar da mı bu odada hazırlanacak acaba?"

Nisan'ın sorusu Jale'yeydi. Kadın kendisine yöneltilen soruyu duyunca ellerini Kumru'dan çekti ve Nisan'a baktı.

"Evet, evet." dedi gülerek, "Merak etmeyin. Bu kadar az kişi değiliz. Biz de kalabalık bir ekibiz! Sizi bekletmeyeceğiz."

Kumru'nun saçı ve makyajı devam ederken gözleri karşısındaki aynadaydı. Arkasında kalan kapının aynaya vuran yansıması ona her an Uraz'ı getirebilirdi ve Kumru gözlerini kapatıp kapatmamakta kararsızdı. Tam o an kapı açılıverdiğinde Kumru heyecanla aynaya bakmayı sürdürdü.

"Ooo," dedi kapıda ilk beliren görüntünün sahibi, gelen Eren'di, "Kumru Hanım! Nesiniz siz böyle, güzellik profesörü mü?"

Kumru can sıkıntısı ile gülerken Eren'in arkasında Uraz belirdi. Yeni uzamaya başlayan saçları dağınıktı, yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuş, gözleri uykusuzluktan şişmişti. Sırtındaki siyah sırt çantasını tek omzuna takmıştı ve üzerindeki kahverengi kazak ona o kadar çok yakışmıştı ki Kumru bir süreliğine gözlerini aynadaki yansımasından alamadı.

Uraz ise ne Kumru'ya ne de Kumru'nun aynadaki yansımasına bakmak istemiyordu. Gözleri doğrudan oturacağı yere, Eren'in ilerlediği hazırlık masasının yanındaki masaya yönelmişti. Yine de elinde değildi, gözleri ne olursa olsun Kumru'yu arıyordu.

Onu görmek, nasıl olduğunu bilmek istiyordu. Kızgındı Uraz, Kumru'ya değil belki ama Kumru'ya karşı hissettiği duyguların acımasızlığına kızgındı. Kulağındaki kulaklıklarda öyle bir şarkı çalıyordu ki Kumru'nun yanından geçip gitmek ne kadar zorsa dinlediği şarkı bunu daha da zorlaştırıyordu.

"Ya al götür beni.
Ama kal da dinle bu sahi sözlerimi." diyordu ve şöyle devam ediyordu,

"Sevdim yalan oldu."

Uraz doğduğu günden bu güne kadar birçok deneyim yaşamıştı. Ölümü de tanımıştı, hayata tutunmayı da. Aşkı da tanımıştı, ayrı kalmayı da. En zoru "veda etmekti" ona göre. Ve bu sessiz bir vedaydı. Göç zamanı gelmiş bir kumrunun bir diyarı terk etmesi gibi...

Enkaz AltındakilerWhere stories live. Discover now