7. Bölüm: En Güzel Ödül Ve En Güçlü Ceza

Start from the beginning
                                    

"bir kalem ölüme de hayat verebilir değil mi? ölüm de hayat verilebilecek bir şeydir. biz insanlar hayatlı ölümü hak etsek de hep ölümlü hayatı yaşarız. ölümün kendisi bu durumdan daha acı olamaz emin ol. elindeki bu silah ölüm de dahil hiçbir şeye hayat vermeyecek şu an. sadece hedef alacağız. sakinleş ve odaklan." bu işlerin raconu buydu sanırım. yapacağın şeyi imgelemeden yapmak imkansızdı aksi taktirde. içi ateş dolu bir şeyi güzel benzetmelersiz elinizde tutamazdınız.

ellerimin arasındaki bu şeyi en net halimle kavradığımda birbirine sıkıca kenetlenmiş ellerim yavaşça havalandı

yükseldi yükseldi ve doksan dereceyi bir derece kaydırmayan o açıyı bulduğunda durdu. hedefim bir ağacın yıllanmış gövdesiydi. hayat veren bir ağaçtı hedefim

"her şeye hayat verilmez. her şeye hayat vermek suçtur. kötülere ve kötülüklere hayat vermek suçtur." diye geçirdim kendi içimden 

"bahanen hazır, ellerinden ziyade yüreğin de titremeyecek artık. aferin." diyerek minik bir fısıltıyla onayladı beni ayaz. hemen arkasından yükselen hulusi amcanın sesi ise kıytırık bir bahaneyle, koordine olmuş bir şekilde odaklanabilmiş bizi yalanlamıştı

"kötülüklere hayat vermek suç değildir güzel kızım. aksine kötülere ve kötülüklere hayat vermek onlar için en ağır cezadır. nefes alan kişi sadece nefes almaz değil mi? beyni aldığı oksijenle birlikte çocukluğunu ona verir, çocukluğunu alır o kişi aldığı nefesle eş zamanlı olarak. gizli bir kabahati belki gözlerine "izle şunu!" dercesine indirilir zihni tarafından. nefes alırken vicdanı uyanır o kişinin, aldığı nefesi yarıya böler vicdanı; kesikleştirir. nefes almak yalnızca nefes almak ve yaşamak yalnızca yaşamak değildir. hayat kişiye verilebilecek en güzel ödül ve en güçlü cezadır evlatlarım." ikimiz de hayran gözlerle dinledik hulusi amcayı. yaşı vardı, tecrübeleri, bilgeliği ve sakinliği. bir asker soğukkanlılığı vardı olması gerektiği gibi

düşününce ben de botanla uyuşturamadım bu baba profilini. botan, bildiğimiz bizim botan. kendisi kadar kalbi de hiperaktif olan botan. sevgisini, şaşkınlığını, duygusal anlarını, sinirini, birçok şeyi nirvanada yaşayan botan. tıpkı benim gibi

ayaz ise tam tersi. en acıyan yeri için hapsettiği gözünden çıkana kadar ondan daha çok acı çeken tek bir gözyaşına sahip ayaz. dingin, durgun. yalnız içine doğru esen bir ayaz. tıpkı hulusi amca gibi

"sen şimdi son görevine mi gideceksin hulusi amca?" hulusi amca hüzünlü, ihtiyar bir gülüş takındığında üçümüz de benim hedef alma isteğimi unutmuş, derin bir sohbete dalmak üzereydik

"valla ben de inanamıyorum ama evet evlat, son."

"nasıl hissediyorsunuz?" diye atladım bir sonraki soru sırası bendeymişçesine

"üzerine kurulduğum bir hayatı sonlandırıyormuşum gibi. uçan bir kelebeğin kozasına geri dönüp tekrar kanatlanmayı beklemesi gibi. tuhaf, saçma, anlamsız. hatta imkansız."

"sizi anlayabiliyorum" diyerek yanıtladım. anlayabiliyordum. anlamamın sebebini anlamasam da...

hulusi amca bu sebebi anlamış olacaktı ki konuştu

"beni anlamanı istemezdim güzel kızım. bu duyguları yaşamak için ruhunuz çok genç. hem o kadar üzgün değilim aslında bakarsanız. artık tam zamanlı olarak sizinle ilgilenip nihayet şu meseleye kendimi tamamen verebileceğim. sizi bizzat ben koruyabileceğim. ayrıca çok hoş çocuklarsınız. sizinle vakit geçirmek de eğlenceli olacaktır, eminim."

anlattığımız her şeye sorgusuz inanan bir insandı hulusi amca. güven vermek için her şeyini ortaya koyuyordu ve başarıyordu da. ona, onlara güveniyordum

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 15 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

GİRİFTWhere stories live. Discover now