***

Ted, Amy ve Finn aynı arabada, Nida ve Alex aynı arabada gidince Sara mecbur John ile gitmek zorunda kalmıştı. Bu durumdan asla memnun değildi, Nida bilerek yapmıştı ve patronu da onun oyununa uyduğu için ikisine de kızgındı şuan.

Bu adamla ne konuşacaktı? Şu an dehşet derecede konuşup içini dökesi vardı.

Sessizlik ikisini de germeye başlamıştı. John aslında yolda giderken su kanalı görmüştü ve bak televizyondayız diyecekti ama kızın yüzü o kadar ciddiydi ki çekindi açıkçası.

En sonunda sessizliğe dayanamayıp konuştu adam. "Nasıl gidiyor?" Yorgun, gergin ve sinirliydi. İyi değildi yani.

"Aynı." Bu nasıl bir cevaptı? Adam her zaman nasıl olduğunu nerden bilebilirdi?

"Aynı derken?"

"İyiyim yani."

"Pek iyi görünmüyorsun."

"Nasıl ya?" Kız hemen aynasını çıkardı ve yüzünü kontrol etmeye başladı. "Bişeyim yok işte, ne diye dalga geçiyorsun?"

"Ben dış görünüşünden bahsetmiyorum. Aksine çok güzel görünüyorsun. Gözlerinde bir kızgınlık var ve omuzların çökmüş belli ki yorgunsun. Yorgunluk gözlerinden de belli aslında. Sadece öfken onu gölgelemiş. Ondan bahsediyorum."

Duruşunu düzeltti hemen kız. "Duruşunu değiştirsen neye yarar ki, gözlerin aynı baktıktan sonra."

"Teşekkür ederim."

"Ne için?"

"Dürüstlüğünüz için." Omuz silkti sadece ve yola odaklandı tekrar biraz sonra yine konuştu adam.

"Pamuk şeker gibi olmuşsun." Kız istemeden kahkaha attı bu dediğine. Üstündeki elbise için dediği belliydi.

"Sende gece gibisin o zaman?"

"Olabilir. Bu senin pamuk şeker olduğun gerçeğini değiştirmiyor."

"Canımı çektirmeye başladın ama." Bu cevabın üstüne John bir ara kıza pamuk şeker hediye etmeyi aklının bir köşesine yazdı.

Yolun devamı sessizdi. Sadece bir ara John kıza üşüyüp üşümediğini sordu, Sara aslında üşüyordu ama o üşümeyi severdi. Dinç tuttuğunu düşünüyordu.

John kızın üşüdüğü için moraran ellerine baktı ve klimayı açtı. Sara kendi üşüdü herhalde diye bişey söylemedi.

Tören alanına geldiklerinde araba durdu. Kapalı bir alandı burası. Yer yer masaları olan ve ödül alacak olan kişilerin çıkacağı bir platform vardı. Çok köklü bir tören değildi bu ancak sosyal medyada popülerliği yüksekti bu da onu önemli yapıyordu.

İlk kendilerinin geldiğini anlayan Sara hemen onlar için ayrılmış masaya doğru gitti. John da peşinden.

John ve Sara aslında Alex oyunculuğu seçtiğinden beri tanışıyorlardı ama ilk defa az önce yalnız kalmışlardı.

Kısa bir zaman sonra diğerleri de gelmişti. Sara, Amy ve Nida'ya kötü bakışlar atarken Nida sırıttı imalı imalı.

Öyle sandıkları gibi bir gazeteci tufanı ile uğraşmak zorunda kalmadılar. Sara gerekli açıklamaları yaptıktan sonra uğraşmamışlardı.

Günün devamında ödüller dağıtıldı. Alex ödül almıştı. Ve sahneye Nida ile birlikte çıkmışlardı. Nida'nın o an ki heyecanı ve o kadar kişinin önünde olması zaten onu gerginlikten patlatacakken bir de Alex'in ödül alırken onun elini tutması ve ödülü "Bu ödülü almamdaki en büyük destekçim olan sevgilime adıyorum." demesi ayaklarını yerden kesmişti.

Finn ve John da ödülü almışlar uzatmadan kısa bir teşekkürle inmişlerdi sahneden.

Grupta ödül alamayan sadece Amy ve Ted vardı. Ted için bu asla sorun değildi, hayat bir oyundu kaybetmekte bu oyuna dahildi. En azından ödülü alan kişi gibi milletin tasarımlarını çalmamış kendi özgün tasarımlarını tanıtmıştı. Ancak Amy onun aksine çok sinirlenmişti. Çünkü sevgilisinin bunun için ne kadar çabaladığına bizzat kendisi şahitti. Ama eve dönünce bir sürü fake hesap açacak hepsinden de onu linçleyecekti. O kadar kızgındı. Elbette Ted bunu yapmasına izin vermez onu yatıştırmanın bir yolunu bulurdu.

Bu sırada Nil ise evde saçma bir film bulmuş ona ağlıyordu. Kadının sevgilisi ona iyi bir şey yaptığını sanarken aslında kadını öldürmüştü. Ardından ne yaptığını fark etmiş kendisi de onunla birlikte intihar etmişti. Ne diye bu filmi açmıştı ki? Recep İvedik neyine yetmemişti? Tam bu sırada telefonu çaldı.

"Efendim, Akın?"

"Pardon da ne zamandır Akın oldum ben? En son Akın beydim?"

"Efendim Akın Bey?" Bey kısmını dişlerini sıkarak ve baskılayarak söylemişti. Ama bu az önce ağlamasının sesine yansımasına engel olamamıştı.

"Sen ağlıyor musun? Bir sorun mu var?" Akın aklına binbir şey üşüştü. Acaba kendine zarar mı vermişti? Ya da mafyalar tarafından kaçırılmış da olabilirdi? Yoksa Nida'ya mı bişey olmuştu?

"Hayır bir sorun yok sadece film izliyordum ve sonu kötü bitti. Kötü sonları sevmiyorum ben."

"Canını sıktığına değmez. Böyle şeyler göz yaşlarının aktığına değer mi? Gerçek olmayan saçma sapan kurgudan ibaret."

"Biliyorum ama insan kendini bu tür kurgulara kaptırdığında yaşıyormuş gibi hissediyor. Siz ne için aramıştınız Akın bey?"

"Akın bey demene gerek yok şaka yapmıştım sadece. Hem Nida'ya ulaşamadım da ondan aradım." Yalandı. Sadece onunla konuşmak istemişti. Yoksa Nida zaten ona gideceğini söylemişti.

"Onlar ödül törenine gitti."

"Onlar? Sen niye gitmedin?"

"Hem öyle kalabalık yerleri sevmem hem de istemedim bilmiyorum. Zaten elbisem de yoktu."

"Kızım sen deli misin? Kim bilir nasıl insanlar gitmiştir oraya en azından ünlü birileri ile tanışırdın."

"Sorun zaten tanışmak istememem. Eğer başka bir şey demeyecekseniz kapatacağım?" Akın kapatmak istemedi. Acil bir şey uydurmalıydı.

"Sen ne zaman geliyorsun?"

"Ne o, özledin mi beni?"

"Özledim," Nil bu çıkışı asla beklemiyordu. "Her şeye karışan bir cingöz görmeyi özledim hastahane kantininde." Son olaya iması ile Nil'in yüzü kızardı.

"Kendini daha fazla özletme, cingöz." Nil ne dese bilmememişti.

"Haftaya geleceğim zaten daha fazla özlemezsin. Hem bende boş konuşan ukala bir patronu özledim herhalde." Akın bu dediğine güldü.

"Geleceğinde ara, seni alayım."

"Tamamdır, teşekkürler." Ardından telefon kapandı.

Bu nasıl bir telefon konuşmasıydı böyle? Az önce saçma bir filme ağlayan o değilmiş gibi şimdi de saçma bir telefon konuşmasına kocaman sırıtıyordu.

Neler oluyordu bilmiyordu ama iyi bir şeyler oluyor gibi hissediyordu.

***

yazmamı istediğiniz bişeyler varsa alayım şöyle.. ben tıkandım çünkü

kitabın kapağını nası buldunuz?

OPİA (texting)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant