4. Bölüm: Ölmeden Yaşıyor Olmayı Kaybetmek

Start from the beginning
                                    

nefes almaya çıkmıştı ama havadaki oksijen ona bu nefesi aldıracak kadar güçlü değildi bu sefer. bu yüzden bazı zamanlar bazı insanlar birbirine nefes olmak zorundaydı. bu niyetle aklıma gelen ilk soruyu sordum ayaza

"çok şey düşünmem gereken anlarda tek bir şarkı sözü dışında hiçbir şey düşünemem ben genelde. aynısını yaşamıyor olabilirsin ama aklından geçen bir şarkı var mı tam şu an?" derin bi nefes alıp konuştu

"var." eee? yani? bu kadar mıydı? 'var ve bu kadar, gerisi seni ilgilendirmez' mi diyecekti?

"ne olduğunu söyleyecek misin yoksa benim sormamı bekleyip ben sorduktan sonra 'benimle ilgileniyor musun sen' iması yapmak suretiyle egonu mu tatmin edeceksin?" o anki kalp kırıklığını tekrar hatırlamış olacaktı ki sitemle karışık cevap verdi

"sen de benim sıradan biri bile olamadığımı tekrar hatırlatırsın sonra ve bingo, tekrar haklı çıkmış olursun."

"haklı değildim ayaz. yine söylesem yine haklı olmam. kızgınlıkla, anlık bir aptallıkla söyledim onları ve senin hakkında en ufak bir şey bilmiyordum. geçerli bir dayanağım olmadan sırf sinirle söylediğim şeylerdi. özür dilerim ama sence de beni çok sinirlendirmiyor musun?" espriyle karışık konuştu

"ben yalnızca doğruları söylüyorum. ne yani yakışıklı değil miyim oradan bakınca, illaki ilgilenmişsindir. en az bir kere şöyle bir bana baktığında 'bu çocuğun gözleri ne kadar güzel' diye geçirmişsindir içinden yanlış mıyım?" neden haklıydı, haklı olmaması gerekirdi?

"bi tık özgüven patlaması yaşıyor olabilir misin? sadece soruyorum." tek cevabı haylaz bir gülümsemeydi

yan yana adımlarla yürümeye devam ederken biraz uzağımızdaki banka ulaşıp hiç konuşmadan oturduk.

"özgüvenim düşük değil ama gözlerime olan güvenimin kaynağı da özgüvenim değil." dedi bir süre izlediği denizden gözlerini ayırmadan ve devam etti

"annem bir gün bana 'senin gözlerin dünyanın en masum, en konuşkan ve nereye bakarsa baksın; baktığı yerdeki en güzel manzarayı gösteren gözleri benim güzel oğlum. gözlerinin gösterdiği manzara hep sensin ve sen benim en güzel manzaramsın' demişti. manzarasını hep net görmek istiyormuş, bu yüzden gözlerimin dolu olması ve arada bir ağlamam onu çok üzüyormuş. böyle söylemişti. ona bakarken hiçbir zaman ağlamadım bu yüzden ama ona bir daha hiç bakamayacağımı düşündüğüm her an gözümdeki bütün netliği kaybedecek kadar, kendimi kaybedecek kadar çok ağladım." dolu gözlerle ve boğazımda oluşan ağrıyla cevap verdim

"biliyor musun, annen haklı. gözlerin nereye bakarsa baksın hep seni gösteriyor. kendine ait bakışların ve kendi gözlerinden oluşan bir manzaran var. gözlerine bakan herkes anlıyordur bunu."

"gözlerime bakan herkes anlamıyor." dedi ve ekledi

"sen anlamışsın ama." nereden geldiğini anlayamadığım bi utançla sesimi düzeltmeye çalışarak yanıtladım

"evet... anlamışım..."

sonrasında oluşan birkaç dakikalık sessizliği bozan yine o olmuştu

"burada daha kaç günümüz var, ne zaman kalkar uçan otobüsler?"

ne yapmaya çalıştığını anladığımda onu bozmadan söylediği şarkıya eşlik ettim

"biz gezeriz ama bizi izler, sana verecek şeyim çok..."

denizi izleyen gözleri ona eşlik etmemle beraber beni izlemeye başladığında durmadan şarkıya devam etti

"karışınca ana bileşenler, değişik der asıl değişenler..." 

ve son sözü birbirimizin gözlerine söylercesine beraber söylemiştik

"kendiliğinden gelişenlere, diyecek şeyim yok..."




...

güzel gözleri ve güzel kalpleri saka mı.

onları ben de henüz yeni tanıyorum ama her bölüm daha cok seviyorum

sizi de cok seviyorum

bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya alabilirim

sonraki bölümde görüsmek üzereee <33

bu aradaa bir sonraki bölümde bir duyuru yapacağımm, takipte kalınız efendim <3



























GİRİFTWhere stories live. Discover now