3. Bölüm: Eve Dönmek Her Zaman Eve Dönmek Değildir

Start from the beginning
                                    

"sen... uyuyor musunuz siz?" kurduğum cümlenin saçmalığını idrak edemeden konuşmaya devam ettim

"ş-şey buraya bir şeyler dökülmüş de. kan dökülmüş, dökülmüş mü denir gerçi bilemedim. bir de ışıklar... ışıklar kesildi birden. teknik bir arıza mı acaba?"

bir ölünün başına geçip onunla sohbet etmeyi denediniz mi hiç? ben şu an farkına varamadan bunu gerçekleştiriyordum.

"sen aptal mısınız siz?"

arkamda duyduğum sesle beraber firar eden çığlığım gibi boşlukta yayılıp kaybolmak istiyordum artık. biri beni bu yerin dibinden çıkarsın istiyordum. titreyen vücudum bu düşüncemle birlikte kendisini bana daha çok hatırlattığında usulca arkamı dönüp sesin sahibi kahve gözlerle buluştum. ilk gördüğüm şey bir çift kahve gözdü zira karşımdaki kişinin palyaço kıyafetlerinden dikkatimi çeken başka bir uzvu olmamıştı.

"ben aptal değilim" bu güçlü savunmama karşılık gelen cevabın gerçekliği beynimi dondurmuştu

"o yüzden mi bir ölüyle çay kahve muhabbeti yapmaya çalışıyorsun? birazdan dobloyu sattın mı ne oldu o iş diye soracaksın sanırım. rahatsız etmeyeyim hatta istersen? boyutlar arası arkadaşlarınla sohbetine devam et, ne dersin?" 


botanın gözleri üzerimden çekildiğinde bana karşı olan şüphesinin usulca bedenini terk ettiğini anladım

benim hakkımda yapılan bu konuşmaya kendimi savunacak kadar bile dahil olamamıştım çünkü aklımda başka bir düşünce vardı

"o... elini hareket ettirdi. belki de... belki de yaşıyordu ve biz onu orada, o halde bırakıp kaçtık." diyerek söylendim dürüstçe 

gözlerimi iki elimle kapattım tüm bu olanları görüş alanımdan kaybetmek istercesine. 

ayaz uzanıp gözlerimi yuvalarından çıkarmak üzere olan ellerimi kendi ellerine alana kadar kapalıydı gözlerim.

ellerimle kapatamadığım gözlerimi yumdum bu sefer. beynimin gördüğü şeyleri algılayabilecek kadar bile gücü kalmamıştı artık. işe yaradı mı gözlerini kapatmak derseniz...

işe yaramadı. insanlar gözleri kapalıyken açık olmasına kıyasla daha çok şey görür çünkü

ellerimi ellerine alan ayaz yumuşak bir sesle emretti

"gözlerini aç" gözlerimi daha sıkı yumduğumda ses tonunu bozmadan yineledi

"gözlerini aç ve gözlerime bak lütfen." hiç görmediği bir ayaza ilk kez şahit oluyormuşçasına ayazı ve beni, bizi izleyen botanı görmüştüm gözlerimi yavaşça açtığımda

gözlerim ayazın gözlerini buldu sonra. şefkatle bakmayı en iyi şekilde başaran gözlerini. ellerime rahatsız etmeden, güven vermek ister gibi daha fazla ellerini kilitleyen ayaz konuştu

"o öldü. kasları gevşeyince eli açıldı ve sen o anın paniğiyle, belki bi tür umutla o yaşıyor zannettin. o an için yaşasın istedin. ama o öldü. bunu kabul etmezsen bu vicdan azabıyla yaşayamazsın. ruhuna yapmadığı bi haksızlık için acı çektirecek kadar cani biri misin sen?" 

birkaç dakika kesintisiz izlediğim gözleri beni rahatlatırken onun telefonuna gelen mesaj bildirimi sesi ortamdaki bütün sessizliği bozmuştu. ellerini ellerimden çektiğinde telefonunu cebinden çıkardı ve önce telefonuna sonra yanında kendi telefonuyla uğraşan botana anlamsızca baktı

birkaç dakika boyunca ikisinin telefonundan peş peşe gelen mesaj bildirimi seslerine ve birbirlerine olan tuhaf bakışlarına maruz kaldığımda artık anlamıştım

GİRİFTWhere stories live. Discover now