Yumruğunu biraz daha sıkarak "Bu kadın neden hep kaçıyor ? Üstelik aç gitmiş, bir şey de yememiş." demişti.

Bu it herif ciddi miydi ? Tek derdi bu mu ? Acil bir psikiyatriste ihtiyacı vardı, sorunlarının olduğu apaçık ortadaydı. Ama o asla gitmezdi, bir şekilde bu görüşmeyi ben hazırlamalıydım.

"Dışarda bir şeyler yiyebilir, merak etme," diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım ancak hiç bir şey değişmedi. Bana cevap verme gereği duymadan kapıya doğru yürüdü, sadece kenara çekildim. O da kapıyı sertçe vurarak dışarı çıktı.

Arkasından gitmedim çünkü, onu durduramayacağımı iyi biliyordum, uğraşsaydım da bir şey değişmezdi. Kısacası boşa çaba harcamış olurdum. Bazı tahminlerim vardı, kesinlikle sinirini yıkıp dökmekle çıkaracaktı.

Biraz önce kalktığım sandalyeye geri oturdum, cebimden telefonumu çıkardım ve Arzu'ya mesaj yazmaya başladım.

"Arzum, bu adam seni çok özledi. Diyorum da acaba buluşsak mı ?"

Anında çevrimiçi olmuştu, istemsizce yüzümde bir sırıtış belirmişti.

Yazıyor...

Gamzeli Ay'ım :
"Tabii ki, olmaz Melih. Beni biraz rahat bırak, yalnız kalmak istiyorum." Mesajını okuduktan sonra yüzümdeki sırıtış saniyesinde kaybolmuştu.

Yine mi ya ? Nedir benim bu kızdan çektiğim ?

Melih Korkmaz :
"Tamam, bir şey demedim. İstediğin kadar yalnız kal." Mesajı yazdığım gibi sayfadan çıktım ve telefonu geri cebime koydum.

Burada işim kalmamıştı, gidebilirdim. Son kez Bahar'a bakarak "Her şey için teşekkür ederim." dedim ve kapıdan dışarı çıktım.

❤️‍🔥

2 saat sonra...

Nisan'ın anlatımıyla :

Ne kadar zamandır burada olduğumdan gerçekten haberim yoktu. Kitaplarla nasıl haşır neşir olduysam zamanın nasıl aktığını anlayamamıştım. Ben çıktığımda hava kararmak üzereydi, şimdi ise sokak lambaları olmasaydı göz gözü göremeyecek kadar karanlık olurdu. Telefonumun ekranını açtım ve saate baktım. Saat sekizdi, eve dönsem iyi olacaktı, çünkü biraz daha burada kalırsam masanın üzerinde uykuya dalacaktım.

Ama tek sorun hangi eve gitmem gerektiğiydi. Buldum galiba, hangisi daha yakındıysa oraya gidecektim. Evler ve kütüphane arasındakı mesafeyi hesaplamaya çalıştığımda Demirbilek malikanesinin daha yakın olduğu açık ara görülüyordu. Zaten özellikle buraya kaçıp gelirdim, çünkü kimse ilk önce en yakını aramayı akıl edemezdi.

Sandalyenin başına astığım montumu alıp kütephanenin çıkışına doğru yürüdüm. Eve gidince güzel bir uyku çekmek istiyorum.

Yaklaşık on dakika sonra malikanenin önündeydim. Eve girdiğimde ölüm sessizliği içeriye hüküm sürüyordu. Sessizliği hiç sevmedim, sevemeyeceğim de.

Merdivenlerden çıkıp odama yürüdüğümde kapının yaptırılmış olduğunu gördüm, bu beni epey sevindirmişti. Rahatlamıştım.

İçeriye girdiğimde dudaklarımdan bir çığlık firar etmişti. İçerde biri vardı, oda kapkaranlık olduğu için yüzünü de göremiyordum. Terslikten ışığı da yakamazdım, çok uzaktaydım. O kadar bahtsızdım ki, başka zaman odanın içine vuran Ay ışığı bu gün hiç bir şekilde vurmuyordu.

Elim yakınımda duran makyaj masasının üzerinde geziniyordu, bana zarar verirse ona vurabileceğim büyük bir eşya arıyordum.

Kasıtlı olarak çiçek vazosunu arıyordum. Elim bir şeye çarptığında bunun vazo olduğunu anladım ve vazoyu alıp arkama sakladım. Bu sırada yabancı bana epey yaklaşmıştı. Önümde durduğunda tanıdık bir odunumsu misk kokusu almıştım.

HAYAT ANLATILMAZWhere stories live. Discover now