Bu tavrım bana her zaman anlayışlı ve mülayim tavrıyla bana örnek olmuş babamı da germeye başlamıştı . Aslında o gün yaşananlar, okulda arkadaşlarımla yaşadığım sorunlar o yaştaki her çocuğun yaşadığı sorunlardı. Belki de sorunları ve başımdan geçen olayları babama anlatsam hayatının sonuna kadar unutamayacağım o kötü gece yaşanmayacaktı.

Ne yazık ki insan o yaşta yaşadıklarını anlamsız bir önemlilik derecesine çıkarıyor ilerleyen yaşlarında gülüp geçebileceği olayları kafasına çok takıyordu Babam üzerindeki baskısının arttırdıkça ben de inatla ve anlamsızca gergin tavrını sürdürmeye devam ettim. Babam sinirlenmeye başlamıştı ve bana;

'Şımarık olduğumu istediğim her şeyi bana vermesine rağmen sürekli bir memnuniyetsizlik içinde olduğumu'

Söyledi. Kendince belki haklıydı bu yaşıma kadar istediğim her şeyi yerine getirmek için birçok fedakarlık yapmıştı . Ama onun istediğim her şey olarak bildiği şeyler aslında sadece ona söylediklerimle sınırlıydı. Tabii ki benimde yaşıtlarım gibi daha büyük isteklerim olmuştu. Arkadaşlarımda gördüğüm son model telefonlar en son teknoloji bilgisayarlar gibi istekler. Bunlar babama söylemediğim isteklerimdi. Onun bunları yerine getirme ihtimali yoktu ve benim bu istekleri ona söylemem onu üzmekten başka bir işe yaramazdı.

Altı yaşındayken sorduğum o soru aklıma geldi;

'Bizim neden arabamız yok'

O gece tüm anlayışımı ve yaşıma göre sahip olduğum tüm olgunluğu bir kenara bırakarak, altı yaşındayken babama gayet masum gelen o soruyu ona tekrar sordum;

- Bizim neden arabamız yok baba, her isteğimi yerine getirdiğini söylüyorsun ama emin ol bütün arkadaşlarımdan eksiğim, onların sahip olduğu çoğu şeye sahip değilim ve bunu sana söylememem tamamen seni kırmamak için.

Babam benden duyduklarında sonuna kadar haklı olmam sebebiyle daha da sinirlenmiş siniri kat be kat artmıştı. O yaşta haklı olduğuma inancım tamdı. Şimdi düşündüğümde ise o olayda kendimde bir haklılık payı göremiyorum. Keşke yaşanmasaydı ve babamla sonsuza aramızda bir uçurum olarak kalacak olan o olay böyle ilerlemeseydi. Babam ses tonunu yükselterek bana daha çok bağırmaya başladı. Belki de o anda sussam her babanın zaman zaman attığı fırçalardan birini yemeyi kabul etsem, o geceki azarla bu olay kapanacaktı.

Babam bana anlattığı masalları ki gibi her şeyi başarılabilecek bir adamdı ve ona defalarca kez kahramanım olduğunu söylemiştim. Babam o gece benden duydukları karşısında artık kendini bir kahraman gibi hissetmiyordu. Ben devam ettim ve babama;

-Sen yaptığın hatalar sonucu borç içinde yüzen birisin , annem sonuna kadar haklı. Öyle haklı ki düştüğün bataklıktan kurtulamıyor bizi de yanına çekiyorsun. Senin varlığın bize zarar veriyor

Babam aslında hayal gücünün genişliği sayesinde birkaç kitap denemesi yapmış ama bu girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Babama sordum dedim ki;

-Sen çocuklarına miras olarak ne bırakıyorsun? Evet bunu yapmak zorunda olmayabilirsin ama yapıyor gibi, sana borçluymuşuz gibi davranman canımı sıkıyor

Babam o anda;

'Bize miras olarak yazdıklarını ve yaşattıklarını bıraktığını söyledi'

Ben kitap girişimlerinde oluşan başarısızlığı ona hatırlatıp dalga geçerek;

-Yazdıkların mı? Bel para etmeyen o yazdıkların senin olsun.

Oysa ki şu anda anlıyorum ki insanların yaptıkları ne kadar değerli olursa olsun onların değerini diğer insanlar belirliyor. Eğer siz bir kitap yazdıysanız ve bu kitap hiç satılmamışsa o sizin kitabınızın değersiz olduğu anlamına gelmez. Daha popüler birinin yazdığı edebi yönden çok değer taşımayan bir kitabın binlerce satılması onun satılmayan kitaptan daha değerli olduğunu göstermez.

Tabii ki bunu o yaşta bilemezdim ve bilseydim de o gerginlik anında babamı haklı çıkarmamak için bunu asla söylemezdim. Babam bana;

'Her şey maddiyat değil her şeyi parayla kıyaslayamazsın diyerek belki de bu anlamsız tartışmayı bitirmek isteyen bir cümle kurdu. Adeta bu tartışmanın sona ermesi için yalvarır bir ses tonundaydı ama o bir babaydı bu tartışmanın sonunda mağlup olarak çıkmak istemiyor en azından yalancı bir galibiyet almak için ondan özür dilememi istiyordu.

Dilemedim ve devam ettim;

-Senin o kitapta da anlattığın duygular beş para etmiyor dünya maddiyat üzerine kurulu ve sen hayalperestliğinle bunu hiçbir zaman anlamayacaksın

Babam şu anda bana çok doğru gelen bir soru sordu;

'Peki diyelim ki sen haklısın benim duygularım beş para etmiyor. Peki sen parayla satın alabilecek bir duygu söyleyebilir misin bana?

Mesela ben anneni çok seviyorum. Ona karşı sonsuz bir aşk duygusu besliyorum. Bana söyler misin bu beslediğim aşk duygusunun maddi olarak karşılığı nedir?

Kimse bana onu sevmem için para vermedi. Eminim annen de bana karşı bunları hissediyordur. Ne kadar söylense de bana kızsa da beni seviyordur. Peki annenin beni sevmesi için kim ne kadar para vermiş olabilir?

Babamın haklılık oranı gittikçe artıyordu ve on dört yaşında bir çocuk olan beni bu daha çok rahatsız ediyordu.

-Baba hayal dünyasında yaşamayı bırak ben bile bıraktım on dört yaşında, sen hala aynı hayallerin peşindesin. Anlattığın masallar da her şeyi yapabilecek güce sahip olan varlıklar nerede baba?
Sen niye başarısızsın baba?
Biz niye eksiğiz, ben niye eksiğim baba?

Bu son cümleden sonra babam iyice çılgına döndü ve masanın üzerinde duran vazoyu alıp duvara çarptı. Bu şiddet eylemi içeriden duyulacak kadar gürültülü olmuştu. O an da odaya koşarak annem geldi ve arkasında da ablalarım vardı. Annem olayı yarım yamalak anlamasına rağmen tamamıyla bana hak vererek, babama aşağılayıcı bakışlarla başarısız olduğunu, bugün yaşanan bütün her şeyin sebebinin o olduğunu haykırmaya başladı.

Babam çok yaşlı bir insan değildi. Genç yaşta evlenmiş genç yaşta çocuk sahibi olmuştu ama bu duydukları karşısında kalbi daha fazla dayanmadı. O anda yere yığılan babamın görüntüsü gözümün önünden sonsuza kadar hiç gitmedi.

Ne yaptığımın neye sebep olduğumun farkına vardığım anda her şey için çok geçti. Büyük ablamın koşarak acil servisi aradığını ve ambulans çağırdığını duyar gibiydim.
Babamın elini tutuyordum ve ;

-Baba lütfen kalk. baba özür dilerim baba,

Babam hiçbir tepki vermiyordu ve hastaneye giden ambulansın arkasından bindiğimiz taksiyle takibe hastaneye kadar devam ettik. Annem ambulansta babamın yanındaydı. Hastaneye vardığımızda olan olmuş tüm müdahalelere rağmen babamı kurtaramadıklarını öğrenmiştim.

Ben babama, çok sevdiğim babama kalbinin durmasının sebebi olacak şeyler söylemiştim. Belki de onun yıkımının sebebi, bu sözleri duymaktan çok, bunları benden duymasıydı. Başkaları söylese çok fazla kafaya takmayacak fıtratta olan babam bu sözleri benden duyunca yıkılmıştı . O ölmüştü ve ben kahramanını kaybetmiştim.

Ondan sonra onun eksikliğiyle büyümeye devam ettim ve gerçekten hayatımda kapladığı yeri o yokken anladım. Babam haklıydı; benim bütün eksiklerimi gideriyordu ve benim en büyük eksiğim bir babamın olmayışıydı artık.

Onunla hep arkadaş gibi olmuştuk. Her şeyi rahatça konuşabiliyorduk. Ben o öldükten sonra boyunca hiç kimseyle hiçbir şeyi onunla konuştuğum kadar rahat konuşamadım. Yaşamaya devam ettim, büyüdüm, evlendim. Bu suçluluk duygusunu yıllarca yaşadım ve sonunda benim de bir oğlum oldu.

Ben de aynen babam gibi elimden ne geliyorsa oğlum için vermeye hazırım ve verdiğimi düşünüyorum. Acaba oğlum benim gibi düşünüyor mu?

Onun hakkında henüz bir fikrim yok ve umarım bunun cevabını hayat boyu öğrenmem. Babamla yaşadığım acı tecrübe bana bunu öğretti. Oğlum da altı yaşında ve babamla yaşadığım olayın sonucunda hayatımdaki en kötü şeyin ne olduğunu size söylemem gerekirse;

-Ben altı yaşındaki oğluma hiç masal anlatmadım. Çünkü ben ne zaman bir masal anlatmaya başlasam gözlerim doluyor ve sesim yutkunarak hıçkırıklarla kesiliyor

Babamın MasallarıWhere stories live. Discover now