Bölüm 40 (Final)

Start from the beginning
                                    

Birlikte aşağı indiklerinde, Zişan Hanım'la karşılaştılar. Bu süreçte Zeynep'in en büyük destekçisi olan kadın, zamanla azda olsa yaşlanmıştı. Dicle ise büyümüş ve üniversite için Ankara'ya gitmiş ve Fırat'ın okulunda okumaya başlamıştı. Fırat ise son senesinde, kardeşiyle eve çıkmıştı. İki kardeş bir evde kalıyor ve birlikte okuyorlardı.

Ahmet ise İstanbul'daki işlerin çoğu ile ilgilenmeye çalışıyordu. Bu süreçte nişanlanmış ve yakında ailelerine katılacak kızı beklemeye başlamıştı. Düğünden sonra tatil yapabilmek için çoğu işi halletmeye çalışıyordu.

Demirhanlı konağında tüm bunlar olurken, Demet'in konağı da adını Arslanlı konağı olarak değiştirmişti. Savaş ve Berfin buraya yerleşmişti. Ailesini burada kurmaya çalışmış ve mutlu olarak yaşamaya devam etmişti.

Berfin ise iki oğlunu ve kızını hazırlayarak Savaş'ı kaldırmıştı. Savaş artık işlerinin çoğunu Mardin'den hallediyor ve gerektiğinde ise İstanbul ve diğer illere gidiyordu. Yedi yaşında kızının adını Demet Avşin koyarak, annesini unutmadığını belli ediyordu.

Demet Avşin'in görüntüsü, tıpkı Zeynep gibi Demet'e benziyordu. Beyaz tenli, siyah saçlı, karakaşlı ve kara gözlü bir kızdı. Gözleri biraz büyüktü. Halası gibi orta boylu olacağını belli eden tipiyle babasının prensesiydi.

Birde bir buçuk yaşlarında, Ahmet Barış adında çocukları vardı. Annesi gibi esmer, paytak paytak yürüyen bir erkek çocuğuydu. İkisi de Savaş için paha biçilmez duyguydu. Berfin'le kurduğu hayatta, hep güzellikler yaşamıştı.

Daha yıllar önce bu konakta oturup, yalnız kalacağını ve Arslanlı'lar gibi yalnız başına öleceğini düşünmüştü. Şimdi ise iki tane evladı ve dünya tatlısı kadını vardı. Bu hayatın ondan aldıkları çok acıydı ama artık verdiklerinin tadıyla yaşamaya çalışıyor ve geçmişi rahat bırakıyordu. Asla unutmuyor ama onlarla da yaşamıyordu.

Samyeli konağında ise Ateş, Hena ile evliliğinden olan oğluyla duştan çıkıyordu. Eşinin gebeliğinin son zamanlarına yaklaştıkları için eşine yardım ediyor ve oğlunun hazırlanmasını sağlıyordu.

Ateş ve Hena sekiz yıl evvel, Van'da tanışmışlardı. Van'daki bir aşiretin kızı olan Hena, annesinin yattığı bakım evinde çalışıyordu. Annesine gittiği zamanlarda gördüğü kadına tutulmuştu. Evliliklerinin ardından Samyeli konağı yasa boğulmuştu.

Zeynep kız bebeğini kaybetmiş ve herkesin içinde büyük bir yara açılmıştı. Mehmet ağa, o dönemlerde geçirdiği kalp krizinden ölürken, Havva Samyeli'de acı içinde yaşamaya devam ediyordu.

Bakım evinde her gün altı alınıyor ve ilaçları veriliyordu ama Havva Hanım bu hallere düşmesinden memnun değildi. Fazlasıyla memnuniyetsiz kadın, huysuzluk ederek herkesi rahatsız ediyordu.

Ateşin evlenmesinden sonra daha da yalnız kalan kadın, yaptıklarının ne kadar boş ve gereksiz olduğunu anlıyordu. Pişmanlık çekiyordu ama artık elinden gelen hiçbir çare yoktu. Yapabileceği tek şey dua ederek, Allah'tan af dilenmekti.

Ateş, oğlu Mehmet Boran'ı giyindirirken, Hena'da hazırlanmış ve onları izliyordu. Altı yaşındaki oğlu karakaşı ve esmerliğiyle aynı babasına benziyordu. Bir oğlu daha olacakları için heyecanlı ve doğum için gün sayan ailede hazırlanmıştı.

Sonunda üç ailede, her şeyin başladığı o tepedeydi. Üç aile için kahvaltı hazırlanmış ve hepsinin buluşması beklenmişti. Herkes geldiğinde ise hazırlıkları yapan çalışanlar, sonunda masayı hazırlamaya başlamıştı.

Kuş sütünün eksik olduğu masada, herkes muhabbete başlamıştı. Zeynep'in mutlulukla inşa ettiği birlik, hiç bozulmayacak gibiydi. Bir masada toplanan üç aile, geçmişe takılmadan anı yaşıyordu. Çocuklar için hazırlanan masada, tüm çocuklarda muhabbet ediyor ve oynayacakları oyun için plan yapıyorlardı.

Zeynep herkese dikkatle bakıyor ve zaman içinde oluşan farklılıkları gözlemliyordu. Bu dünya da artık bir aile olmuştu. Mutlulukla muhabbet ederlerken, Ömer Zeynep'in elini tutmuştu.

"Sonunda mutlu bir ailemiz oldu." Ömer'in sesindeki mutluluk kendini belli ediyordu. Zeynep ise onayla başını sallıyordu. Ömer'in bir sözü aklına geldiğinde, Gözlerine bakarak Ömer'in sözlerini tekrarladı.

"Evime hoş geldin hanım ağam. Umarım bu bir sürecin başlangıcı olur. Umarım bu evde hep mutlu olursun. Benimle yaşar, yaşlanırsın. Umarım bu konakta seninle çocuklarımızın kahkahalarını dinleriz"

Ömer'in gözlerinde ışık parlamıştı. İkisi de aynı duyguları paylaşıyordu. İkisi de o gün dillenen duyguların gerçekleştiğini ve bunu görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Zeynep son kez döndü bu mutlu ailesine.

Sonra uçuruma bakarak annesini hayal etti. Kimse bilmiyordu ama annesi ve babası orada onları izliyordu. Bunu tek hisseden kişi Zeynep'ti. İki aşığa ve ailesine bir şarkı armağan etmek istedi Zeynep.

Duygularına odaklandı ve duygularının dudaklarından dökülmesini bekledi. Şarkının sözleri dilinde peyda olurken, herkes onu izliyor ve yıllar boyu değişen anılarda yolculuk ediyordu.

Elif Buse Doğan – Yâre Gidin Turnalar

Sökün eğleyen turnalar

Kulak verin figanıma

Çalakalem mektup yazdım

Bağrımda acıylan gezdim

Gayrı bu canımdan bezdim

Varın deyin o zalıma

Ben o yâri özlüyom

Yollarını gözlüyom

Koynumda bir resmi var

Yıllar yılı gizliyom

Yâre gidin turnalar

Selam edin turnalar

Dermansız derde düştüm

Bu dert beni yaralar

Arifem kâmilem turnam

Bu sırra cahilem turnam

Yandım ataşlara yandım

Umman'ı deryaya daldım

Ellerin yurdunda kaldım

Öksüzüm garibim turnam

Ben o yâri özlüyom

Yollarını gözlüyom

Koynumda bir resmi var

Yıllar yılı gizliyom

Yâre gidin turnalar

Selam edin turnalar

Dermansız derde düştüm

Bu dert beni yaralar

Bölüm Sonu.

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz. 

Tüm süreçte yanımda olan bütün okurlarıma çok teşekkürlerimi sunarım. Sizin sayenizde birlikte bu süreci geliştirerek ilerledim. Hepinize sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Umarım başka kurgularda da görüşürüz. 

Sevgiler...

Annemin HikayesiWhere stories live. Discover now