5: Yıldız ve Posta Kutusu

38.3K 3K 4.4K
                                    



Büyüdüğüm evi ziyaret etmek için doğru günü seçmiştim. Soğuk hala keskin olsa da hava güneşliydi ve nihayet şehir gri kasvetinden kurtulup biraz renklenmişti. Taksiden caddenin başında indik çünkü yürümek ve yine bu sokaklardan geçmek istiyordum.

Dönüp omzumun üzerinden dikkatlice beni takip eden Ateş Lordu'na baktım. Tek eliyle saçlarını kırıştırdı ama adımlarını bilerek geride tutmaya çalıştığının farkındaydım. Buraya gelmekle ilgili çok konuşmuştum ama ne zaman gidip görelim dese bir bahane uydurmuştum. Gergindim ve tüm bunlar beni dengesizleştiriyordu. İkimiz arasında adapte olmakta zorluk çekenin ben olmam sadece beni şaşırtıyor gibi görünüyordu. Bu gibi anlarda Daren'i kıskanıyordum. İkilemlere düşmüyor ve seçim yaparken tereddüt etmiyordu. Tüm bedellerine rağmen.

Önüme dönüp caddeden büyüdüğüm mahalleye girdim. Dar sokaklardan geçerken gözlerim etraftaki tanıdıklıkta dolaştı. Burası müstakil evlerin çoğunlukta olduğu ve yüksek binaların henüz ele geçirmediği nezih bir bölgeydi. Okulumun yanından geçerken öğrencilerin bahçede nasıl günün keyfini çıkardığına baktım ve gülümsedim.

"Ayzer ile bu okula gittik," diye açıkladım. Durup bir anlığına baktı ve çığlık çığlığa koşan çocuklara yüzünü buruşturdu. Yeniden yürümeye koyuldum.

Renkli vitrinlerin yanından geçerken favori mağazamızın önünde daha yavaş yürümeye koyuldum. Buraya gelip sürekli yeni gelen kıyafetleri dener ve nadiren ikimiz de aynı parçaları seçerdik. Ne zaman onunla ilgili düşünsem aslında hiçbir zaman aynı şeyleri istemediğimizi fark etmek canımı yakıyordu.

"Sence insanlar-" Durup bir anlığına gözlerimi kapattım. "Yani birileri, aynı şeyleri istedikleri zaman mı birbirlerine uygun olurlar."

"Bu çok sıkıcı olmaz mıydı?" diyerek dudak büktü.

"Şimdi düşünüyorum da aslında Ayzer ile çok basit şeylerde bile farklı şeyleri istemişiz." En sevdiğimiz renkler, en sevdiğimiz yemekler, yapmaktan hoşlandığımız şeyler hatta sevdiğimiz insanlar bile hiç aynı olmamıştı. Ben gökyüzünü seyrederken o hep yeryüzünü didiklemişti.

Anladığını belli edercesine kaşlarını kaldırdı.

"Herkes kendi hayatı için farklı şeyler isteyebilir," diye mırıldandı. "Sanırım ortak bir noktada buluştukları zaman her şey daha iyi hale gelir." İlk kez kelimeleri seçerken bocaladığını gördüm ve konuşurken bizden, ikimizden de bahsettiğini düşündüm. Ateş ve Su. Birbirinden gece ve gündüz kadar farklı oluşumuz doğuştandı. Seçimlerimiz ya da isteklerimiz değil varoluşumuz bizi birbirinin zıttı yapmış olsa da gökyüzü belki de evrene bir şeyler anlatmak istemiş olmalıydı. Bizi birbirimize iliklemişti.

"Belki de ikiz alev oluşumuz değildir sadece kaderimiz," derken buldum kendimi. Yüzündeki sorgulayıcı ve kuşku dolu ifadeyi görünce gülümsedim. "Baksana, döndük dolaştık ama birbirimize kaldık."

"Bu kötü bir şey mi?" diye sordu. Arada kalmış gibi görünüyordu.

"Yanımda olmanla ilgili milyon tane çıkarım yapabilirim ama hiçbiri anlam olarak kötünün yanına yanaşmaz," diye itiraf ettim. Daha açık konuşmak gerekirse o olmasa ne yapardım bilmiyordum. Burada tek başıma olabilirdim. Burada bir başkasıyla olabilirdim ve her seçenek yüzümü buruşturmama neden olurdu.

"Dünya ve kader bir yana, arkadaşlığını kimseye değişmem." Yeniden omzumun üzerinden ona baktım ve bu defa tüm kalbimle gülümsedim. Benzer bir gülümsemeyle karşılık verdi. Beni yanlış anlamaya meyilli olduğu için bu tür noktalarda çok dikkat etmeye çalışıyor ve doğru anladığına emin oluyordum. Ama ileri de gitmemeliydim çünkü altından kalkamayacağım belki henüz kalkamayacağım anlamlara varmasını da istemiyordum. Şimdilik bu dengeyi iyi idare ettiğimizi düşünüyordum ve bundan oldukça memnundum.

EJDERHA ve YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin