~29~

295 15 2
                                    

Dokuzumuzu müdür odasına dizen Rıfat Hayri Hoca'nın yüzündeki sevinci bulanık da olsa görebiliyordum. Dokuz kişi başları öne eğik olarak okul müdürünün karşında duruyorduk. Ve kimseden çıt çıkmıyordu. Gözlüğümü düşürdüğüm için herkesi ve her şeyi bulanık görüyordum. Ve bu yüzden yanımdaki bulanık Barış'a dönerek kısık bir sesle,"Gözlüğümü gördün mü?"diye sordum.

"Evet gördüm Zeliş, gözlüğün olması gereken yerde."

"Nerede?"

"Gözünde Zeliş."

Ne!

Elimi ışık hızıyla gözüme götürdüğümde gözlüğümün gerçekten de orada olduğunu gördüm. İyi de ben niye bu kadar bulanık görüyordum? Sorunum yanıtını veren kişi Barış oldu.

Gözlüğümü eline alan Barış, gömleğinin tersiyle silerek tekrar olması gereken yere, yani gözüme taktı. Nihayet düzgün gördüğüm Barış,"Sanırım gözlüğünün canı çikolata çekmiş olmalı," dedi kıkırdayarak.

Yanılıyordu gözlüğümün canı çikolata çekmemişti. Çünkü en son hatırladığım, İlayda'nın elindeki çikolatalı sufleyi suratıma yapıştırmasıydı. Muhtemelen gözlüğümde ki çikolatanın sebebi oydu.

"KENDİ ARANDA KONUŞMA!"diyerek bağıran Rıfat Hayri Hoca, müdüre döndü: "Evet Gamze Hanım, bu haylazlara nasıl bir ceza vermeyi düşünüyorsunuz?"

Son derecede kokoş olan müdiremiz Gamze Yalçın, dolgulu dudaklarını aralayarak konuştu:"Aaa, Rıfat beyciğim ben nasıl kıyarım bu yavrucaklara?"

"Yavrucak mı? Hepsi kazık kadar herif bunların Gamze Hanım! Üstelik sınıfı birbirine katmışlar. Onları terbiye edecek bir cezayı hak ediyorlar."

Bir kez daha,"Valla benim gönlüm çocukları cezalandırmaya el vermiyor," diyen müdüre, Rıfat Hayri'yi son derecede öfkelendirmişti.

"Sizin gönlünüz el vermiyorsa benim ki gayet el vermiyor," diyen Rıfat Hayri Hoca'nın malesef ki bize ceza verebilecek yetkisini vardı. Çünkü kendisi ayrıca müdür yardımcısıydı.

Bu kez ilgisizce omuz silken müdire,"Peki siz bilirsiniz," dedi."Ama yavrucakları fazla hırpalamayın."

Fesupanallah çeken Rıfat Hoca, öfkeli bakışlarını üzerimizde gezdirerek," Düşün önüme," dedi.

"Hocam bize kendimizi açıklama fırsatı vermeyecek misin?" diye soran Barış'ın gözlerinde küçük bir umut pırıltısı vardı. Ancak Rıfat Hoca'nın az sonra söyleyecekleri o pırıltıyı da söndürecekti.

Araladığı kapının önünde duran Barış'a kendine has ciddiyetiyle bakan hoca,"Ben duyduğuma değil oğlum, gördüğüme inanırım," dedi. "Haydi çık!"

Hocaya karşılık vermeyen Barış, istediği gibi müdür odasından çıktı. Ve kapıyı sertçe örten Rıfat Hoca, önden yürüyerek,"Beni takip edin," dedi.

Cezamızın ne olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Ama Rıfat Hoca'nın vicdanlı bir ceza vermeyeceğine emindim. Çok geçmeden de düşüncemde yanılmadığımı anladım.

Bizi okulumuzun müthiş büyüklüğünde ki kütüphanesine getiren Rıfat Hoca, "Evet geldik," dedi.

"İnanamıyorum hocam, yoksa bize kütüphaneyi mi temizleteceksiniz?" diye soran İlayda'nın suratında ki endişenin aynısını bende hissediyordum. Çünkü kütüphaneyi temizleme fikri bile çok yorucuydu. Ancak Rıfat Hayri bizi şaşırtarak,"Hayır," dedi.

"Ne yapacağız o zaman hocam?" diye soran Barış'ın omuzuna elini atan hoca, sinsi sinsi gülümsedi:

"Kütüphanede ki tüm kitapları teker teker sayarak toplam kaç kitap olduğunu öğreneceksiniz evladım," dedi.

Bir Tık [Tamamlandı]Where stories live. Discover now