2.Bölüm:Şato

89 6 5
                                    

Leya'dan

İnanılmaz bir baş ağrısıyla uyandım. Gözümü açtığımda buranın neresi olduğunu anlamak için etrafı inceledim. Bir anda kafamda ışık yandı.

"Tabi ya burası balo salonu!"

Bunu fark etmemle korkmam bir oldu. Bunca saat burda uyumuştum ve kimse beni uyandırmamış mıydı?

Etrafta ne kadar da çok eşya vardı. Dikkatimi köşedeki masanın üstünde duran ayna çekti. Ne kadar da güzeldi. Üzerindeki zarif işlemeler tozdan çok belli olmuyordu. Aynayı elime almak için uzanacakken kapıdan ses duymamla arkamı döndüm ve hızlıca sesin geldiği yöne doğru gittim.

Kolidora çıktığımda büyük kapının rüzgardan dolayı çarptığını anladım. Bu büyük yeri biraz daha gezmek için etrafıma bakındım. Cidden bu kadar büyük bir yerde neden balo yapmışlardı ki? Balonun belli bir kısmından sonrasını hatırlamıyorum.

Galiba en son balo kraliçesinin kim olduğunu öğrenmek için büyük salonda Rüya Hoca'nın konuşmasını bekliyorduk. Çok arkalarda olduğum için ses biraz az geliyordu. Sonrası burası. Bu büyük boş yer ve ben... Umarım çabucak evime dönebilirim.

Acaba saat kaç diye bakmak için duvarda saat aradım. Eğer saat doğruysa şuan gece 1di. Camdan dışarıya baktığımda tek hissettiğim şey boşluk oldu. Her yer o kadar karanlıktı ki kendimi bir boşlukta gibi hissetim. Büyük bir boşlukta.

Büyük merdivenden çıktım. Toz yüzünden biraz hapşurdum. Acaba kaç yıldır temizlenmiyordu burası. Üst katta zindan gibi bir yer gördüm. İçini incelemek için girecekken aşağdan gelen yemek kokusuyla geri döndüm.

Acaba burada benden başka birileri de olabilir miydi? Gelen muhteşem kokuları takip ederek mutfak olduğunu düşündüğüm yere gittim. Boştu...

''Nasıl ya? Ama çok emindim.''

Karnımın açlığıyla mutfaktan çıktım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Boş salona doğru merdivenleri çıkmaya başladım. Cidden çok karışık bir yerdi burası. Yanlış kata çıkmış olmalıyım ki az önce duvarda gördüğüm tablolar inerken gördüklerimden farklıydı. Bir alt kata indim ve yürümeye devam ettim. Salona girdiğimde kendimi boş bir koltuğun üstüne bıraktım.

Etrafı tekrar incelerken kurulmuş olan kocaman masayı ve üstündeki yemekleri gördüm.

''YUH! Bunları nasıl görmedim ben.''

Şaşıra şaşıra masaya doğru yürüdüm. Erafında birkaç tur attıktan sonra en başa oturdum. Önce yemekte tereddüt etsem de açlığıma yenik düştüm ve yemeğe başladım. Aşırı lezzetliydiler. Kim ne zaman yaptı bilmiyorum ama yapanın ellerine sağlık. Umarım zehirlenmem.

***

Yemeği yedikten sonra içime bir pişmanlık doğdu. Acaba zehirlenir miyim?

''Yok yaa biri beni öldürmek isteseydi zehirle uğraşmazdı. Burada beni öldürmek çok kolay olurdu. Hele de böyle sessiz biri için.''

Diye kendi kendime konuştum. Bu sessiz yerde kafayı yememek için en azından ben bir ses yapmalıydım.

Evde gezinmeye devam ettim. Kaç kat çıktım yada kaç kat indim bilmiyorum ama bir katta durup en sona kadar gitme kararı aldım. Normalde hepsinin yarısını gezip geri dönüyordum. Hızlıca koridorun sonuna doğru yürüdüm ve sondaki odaya girdim. Garip bir odaydı. Yatak odası olduğunu tahmin ettiğim bu oda fazla tanıdıktı. Bir türlü çıkaramadığım bir tanıdıklık vardı.

Yatağın üstünde aradığım aynayı buldum. Hızlıca elime aldım ama o kadar çok tozluydu ki kendimi göremiyordum.

Aynayı yere paralel bir şekilde tutup üstündeki tozu üfledim. Galiba bu hayatımda yaptığım yanlış kararlardan biri daha oldu. Çıkan tozla birlikte öksürmeye başladım. Kendi kendime neden bunu yaptığımı sorguladım.

Prom QueenWhere stories live. Discover now