2

90 4 6
                                    

Michelle:

Birkaç gündür Evan ile yatıyor olmam durumunu ne iyileştiriyor, ne de kötüleştiriyordu.

Onunla uyudukça sıkıntı yoktu fakat ne zaman iyi olduğunu düşünüp kendi odama gitmek istesem, gecesinde tekrar kabus görüyordu.

Michael'in zorbalığı da azalmıştı. Evan ile kaldığım süre boyunca kabus görmemesi ve bu durum hakkında konuşmaması, Michael'a zorbalık için bir gerekçe bulamamasına sebep olmuştu.

Israrlarımla artık ev içinde benim gibi maskesini takmıyor, arkadaşlarımızla yalnızca dışarıda buluşuyordu. Evan'ın durumu da uyku düzeni olarak iyileşmeye başlamıştı. Artık neredeyse göz altı torbası yoktu.

" Jeremy canımı sıkmaya başlıyor.. " diye anlaşılmaz bir cümle kurdu Mike. Jeremy Fitzgerald, Freddy maskesi takan arkadaşımızdı.

Grubumuza '4 İşkenceciler' adını vermiş ve Evan'a yaptıkları zorbalığı sanki normalmiş gibi diğerlerine de bulaştırmıştı. Ben her ne kadar tıpkı Michael gibi onlarla yakın arkadaş olsam da bu kendi öz kardeşime zorbalık yapacak olduğum anlamına gelmezdi.

"Ne oldu? Sizin tartıştığınız görülmüş şey değil. " dedim ona bakmadan. Evan ve Elizabeth için puding hazırlıyordum. Çizgi film izlerken canları çekmişti.

"Sadece-" derken cümlesi yarıda kaldı babam içeriye girince. Önce Mike'ye, sonra bana baktı. Gözleri biraz benim üzerimde kaldı sanki birşey isteyecekmiş gibiydi. Ancak her neyse söylemekten vazgeçti ve Michael'a doğru konuştu:

"Ofisime. Hemen. "  Annem evi terk ettiğinden beri o mutlu adam gitmiş, yerine bu huysuz, emir veren adam gelmişti. Freddy's'de kaybolan bir çocuk olduğu gerçeği de pek yardımcı olmuyordu.

" Ah hayır! Geçen gün animatroniklerin için ben yardım ettim bu gün sıra Michelle'de! " diye yakındı Mike.

"Hey! Ben çocuklara puding yapıyorum! " şeklinde itiraz etsem bile nafile, Mike gelip kaşığı elimden aldı.

"Alt tarafı pofuduk bir kıvam alana kadar karıştırmamız gerek. Ben yaparım. "

Ona bıkmış bir eda takınarak baktıktan sonra babamın peşinden gitmek için kapıya yöneldim.

Babamın iki ofisi vardı; ilki genellikle dosya işlerini yaptığı üst kattaki, odasının hemen yanındaki oda. İkinci ofisiyse bodrumda, ve genellikle animatroniklerini ve makinelerini bulundurduğu oda.

İkinci ofise girmemiz katiyen yasaktı ki zaten kapı kilitliydi. Anahtarıysa yanından ayırmazdı. Cidden, orada en fazla ne olabilirdi ki bu kadar önemli?

Aşağıya indim ve zaten açık olan kapıyı ittirerek içeriye girdim. Saçımı yukarıdan topuz yaptım ve kollarımı sıvadım. Tezgahtan yağlar ve olası elektrik çarpmaları için eldiven alıp taktım ve babamın yanına gittim.

"Anahtar." İngiliz Anahtarı'nı alıp babama verdim. Bana bakmadan elimden aldı ve bazı yerleri sıktı. Yaptığı yeni animatronik diğerlerine kıyasla çok daha hoş duruyordu.

"Adı ne olacak? " diye sordum istediği şeyleri ona verirken. Bana baktı, sonra tekrar animatroniğe döndü.

"Düşündüm ama bulamadım. Sence ne olmalı? " diye sordu bir eli çenesinde, diğer eli dirseğindeyken. Durup düşündüm.

"Bence yaptığı işle alâkalı olmalı... Ne iş yapacak? "

" Müzik kutusunda olacak. Çocuklarla oyunlar oynayıp, bazen müzik kutusunda hoş melodiler çalacak. Bu aralar çocukların dikkatlerinin dağılmasına ihtiyacım var... "

Açıklamasının son kısmı garipti. Son sözüyle hızlıca bana baktı, fark etmediğimden emin olmak istemişti fakat ben fark etmiştim. Kayıp çocukla alakalıydı.

Bir eldivenimi çıkardım ve babamın kolundan tuttum. "Sorun değil baba, ne istediğinin farkındayım. "

Gözleri açıldı, elindeki tornavidayı o kadar sıkı tutuyordu ki eli titriyordu. Ona hoş bir gülümseme gönderdim.

" Önce annem gitti ve bu hepimizi çok kötü etkiledi. Şimdiyse Freddy's'de bir çocuk kayıp. Herşey özellikle senin için kötü gidiyor ama biz yanındayız. Çocukların dikkatini bu animatroniğe çekip kaybolmalarını engellemek istediğini anlıyorum. "

Babamın eli gevşedi; neredeyse tornavidayı düşürecekti. Gözleri, annem gitmeden önce hep olduğu gibi şefkatle doldu. Bedeni bana doğru döndü ve sıkıca sarıldı.

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Babamla hep garip bir ilişkimiz olmuştu. Kimi zaman çok yakınken kimi zaman iki yabancı olabiliyorduk. Şimdiyse ne tür durumda olduğumu düşünüyordum.

Ellerimi kaldırdım ve sırtıyla beli arasında bir yere yerleştirdim. Gözlerimi kapattım ve suratımı omzuna gömdüm. O da aynı işlemi saçlarım için gerçekleştirdi.

Maksimum iki dakika böyle kaldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığımız yerden devam ettik. Bir yere kadar...

Bir süre sonra babam bu günlük işimizin bittiğine karar verdiğinde tekrardan bana döndü: "Sana birşey soracağım... " diye başladı konuşmasına.

"Sana, bana her zaman yardım edeceğin ve asla ama asla herhangi bir sırrımı söylemeyeceğin konusunda güvenebilir miyim? "

Ona dikkatlice baktım. İkimiz de ciddileşmiştik. Ciddileştiği zaman griye çalan gözleri sanki ışık yansıması yaşıyormuş gibi mora çalıyordu. Ve şunu da fark ettim, bu sadece sinirlendiğinde ve ciddileştiğinde oluyordu. Acaba göz şekliyle alakalı olabilir miydi? Gözleri o an farklı bir şekile mi giriyordu, kısılıyor muydu?

Gecikmeden soruyu cevapladım: "Elbette baba, bu nasıl bir soru? Kızın olarak bana güvenmeyeceksen başka kime güvenebilirsin? Her koşulda yanındayım."

Dikkatlice yüzümü inceledi. Yaklaştı ve kulağıma eğildi. "Henüz farkında olduğun şeylerin farknda değilsin..ama olacaksın..."

Sonra doğruldu ve gülümsedi. Yüzündeki neredeyse hiç belli olmayan kırışıklıklar derinleşti. "Hadi gidelim. " dedi ve oradan çıktı. Kapıyı kitlemek için beni bekledi.

Ben de aklımda dediği şeyle hızlıca çıkıp onu bekledim. Beraber yukarı çıktık ve Michael'in sadece puding karıştırmaktan nasıl başlattığı belli olmayan mini yangını söndürdüm. Sadece ocağın üstünde çıkan bir ateş olsa da babam tarafından ağzının payını da aldı tabii.

Sadece pudingi karıştıracaktın değil mi Michael?


William bu bölüm niye bu kadar soft oldu anlamadım-

The Afton FamilyWhere stories live. Discover now