15. "Küçük Tesadüfler"

En başından başla
                                    

“Anne, gitmemiz gerekiyor.” Annemi kaldırmak istedim ama oturduğu yere yapışmış gibiydi, sadece elli kilo olmasına rağmen bir türlü başaramıyordum. Kolunu bu kez iki elimle kavrarken, bakışlarım bir çift mavi göz ile çarpıştı. Acıyan ve aşağılayan bakışların sahibi Serel’di. Onu fark ettiğim halde gözlerini üzerimden çekmedi. Aksine beni baştan aşağı süzdü; yarım bir gülümsemeyle yanında oturan kadına bir şeyler söyledi.

“Kalksana sürtük! Kızını da al, kocamın mekanını terk et!” Kadının sesi kulaklarımı çırmalayacak kadar inceldi. Görevlilere dönüp “Bir daha buraya ne bu kadını ne de çocuklarını almayacaksınız!” diye emretti.

“Baş üstüne Selen Hanım.”

Annemi kaldırmayı ben başaramadım ama görevliler bunu yaptı. Annemle birlikte apar topar dışarı alınırken, onlara bize dokunmamalarını bile söyleyemedim. Söyleyebilmeyi isterdim; o kadına haddini bildirmeyi, herkese küfür edebilmeyi ve annemin elinden tutup kendi isteğimle dışarı çıkabilmeyi isterdim. Daha yürekli olabilmeyi isterdim.

*

Saat gece ikiyi geçiyordu. Bir süredir yatak odasının pervazına yaslanmış, yatağında bornozuyla uyuyan annemi izliyordum.

Bulduğumuz ilk taksiye binip eve gelene kadar hiç konuşmamıştı. Ancak kendini banyoya attığında hıçkırıklarını duyabilmiştim. Zavallı annem çok uzun bir süre acı içinde ağlamıştı. Sonra da üzerinde bornozuyla yatağında uykuyakalmıştı. Tam anlamıyla çıkmayan makyajı gözlerinin altına akmıştı. Kapalı olmasına rağmen şişen göz kapaklarını görebiliyordum. Nasıl bir durumun ortasında olduğunu bilmiyordum ama yanında olacaktım. Eğer bana anlatmaya karar verirse onu dinleyecektim. Her sözüne kayıtsız şartsız inanacaktım.

Çünkü o benim annemdi.

*

Annemin yanında kalmak için çalan alarmı kapatıp, uykuya geri dönmek istedim ama dış kapının kapanma sesi bana yataktan çıkmamı söyledi. Annem işe gitmişti ve okulu kırıp evde kalmamın bir anlamı yoktu. Üstelik okul çıkışında benim de gitmem gereken bir işim vardı artık... Bu yüzden iş kıyafetlerimi poşetleyip okul çantama sıkıştırdıktan sonra evden çıktım. Servise bindiğimde bir huzursuzluk hissettim; sanki herkesin gözü benim üzerimdeydi… Üzerinde durmamaya çalıştım ama aynı huzursuzluğu okul bahçesinde de hissettim. Bu yüzden kimseye bakmamaya çalışarak hızlı adımlarla binaya girdim. Sınıf arkadaşlarım içeri girdiğim andan itibaren bana bakıp fısıldaşmaya başladı. Birkaçına ne olduğunu sormayı denedim ama beni geçiştirdiler. Ben de pes ederek Yekta ve Berika’yı beklemeye başladım. Yekta, dün akşam Berika da kaldığı için okula birlikte geleceklerini biliyordum ama epey geç kalmışlardı. Neyse ki derse üç dakika kala sınıftan içeri birlikte girdiler.

Dün geceden sonra tek kelime edecek halim yoktu ama Berika’nın yaşadığı trajediyi atlatması için onu ayakta karşıladım ve gülümsemeye çalıştım. “Günaydın.”

Berika da gülümsemeye çalıştı. Sorun şu ki başaramamıştı… “Günaydın canım.”

Yekta’ya baktım. Pekala, ortada benim henüz bilmediğim bir şeyler dönüyordu. “Neler oluyor?”

Yekta kolumdan tutarak beni sırama oturttu. Yanıma kendisi oturdu. “Sen iyi misin?
Şaşkınlığım ikiye katlandı. Çünkü kimseye tek kelime etmemiştim. Önce annemle konuşacaktım. “Sorun ne?”

GERİYE KALANLAR "Oyna Ya Da Öl" 🎭 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin