Dönüşüm - 2

23.3K 2K 290
                                    

Su yosunlarının, mercanların, sivri kayaların, envai çeşit renkteki balıkların; kumların üzerinde yayılan, su cinlerinin özenle işlediği değerli taşların, incilerin, pırlantaların arasında devasa çemberler oluşturacak şekilde oturmuş, ellerimizi birbirine bağlamış ve başlarımızı itaatkar bir şekilde öne eğmiştik. Safir, yorgun sesiyle Tan'ın ruhuna huzur diliyor, aradan uzun yıllar geçmesi gerekse bile onun bir gün su perisi olarak yeniden okyanusa dönebilmesi için yalvarıyordu. Çemberlerin etrafında, soğuk ve ayrık akıntılar dönerek yüzeye doğru bir girdap oluşturuyor; küçük çaplı bir tufana dönüşüyordu. Safir'in yorgun mırıltıları, su cinleri olarak var olduğumuz binlerce yıllık süreçte ilk kez talep edeceğimiz görünürlük mevzusuna geldiğinde canlı ve net bir hal aldı.

"Bizden alınan canın kefareti olarak, onları görebildiğimiz gibi, bizi de onlara görünür kıl; eğer doğru olan buysa..." Su cinlerinden dalga dalga yayılan mırıltılar yükseldi.

İçimde, Safir'in canlı sesinin ve akıntıyla birlikte iki yana savrulan su cinlerinin gözleri kapalı bir halde bu isteği onaylayışlarının ardından gelen garip kıpırtılar oluşuyordu.

"İnsanların kaderi üzerinde etkili olabilmek için bize güç tanı." dedi Safir, ellerini kenetleyerek. Söylediklerini zar zor duyuyordum artık. Gözlerim bulanıyor, etrafı net göremiyordum bir türlü. Kenetlenmiş ellerimi çözüp gözlerime bastırdım ve göğsümde çırpınmaya başlayan kalbimi duymazdan gelmeye çalıştım. Başımda, bütün vücudumda daha önce bir kez bile yaşamadığım bir baskı hissi oluşuyordu. Narin, ellerini çözmeden ve kimseye belli etmeden bana doğru eğildi,

"İyi misin?" diye fısıldadı. Başımı hayır anlamında iki yana salladım. Narin, bu hareketimi Tan'ın ölümünden duyduğum üzüntüye bağlamış olacak ki, elini teselli etmek ister gibi omzuma yerleştirdi ve,

"Geçecek..." diye mırıldandı. "Her şey düzelecek, Mavi." Bunu kutsal bir inanışla, huşulu bir tavırla söylemiş ve Safir'in söylediklerine kulak verebilmek için önüne dönmüştü.

Çemberlerin etrafındaki akıntılar iyiden iyiye hızlanmış ve bu alışılagelmedik hareket, su cinlerinin arasında eşi görülmemiş bir heyecan yaratmıştı. Buna karşın, rahatsızlık hissi baş edemeyeceğim kadar büyüyordu artık. İçimi, içime sığdıramıyordum. Görüşüm bir türlü netleşmiyor, bu durum gittikçe daha sinir bozucu bir hale geliyordu. Başımı aşağı indirdiğimde ve rahat nefes almaya gayret ettiğimde, kumların üzerindeki ayaklarımın etrafında duran parıltılı mücevherlerin gittikçe silinmeye başladığını gördüm. Dalgın bir hareketle elimi kaybolmaya yüz tutmuş taşların üzerine götürdüğüm anda, Narin sinirli bir tavırla elime vurdu ve ellerimi yeniden birbirine kenetlememi işaret etti. Ellerimi kenetlemek yerine, Narin'in su rengine yaklaşan koluna bakakaldım bir an için.

Bütün bunlar ne demek oluyordu? Kalbim göğüs kafesimi dövmeye, kulaklarım uğuldamaya başladı. Doğduğumdan beri ilk kez başım ağrıyordu. Aslına bakarsanız, hayatımda ilk kez vücudumun bir yerinin ağrıdığına şahit oluyordum.

"Bende garip bir şey var..." dedim, yabancılaşmış bir sesle. Kendi sesim boğuk ve duyulmaz bir haldeydi. Başımı kaldırdığımda, su cinlerinin tamamının etrafımızdaki su akıntılarıyla bütünleşmeye başladığını gördüm. Tek istisna bendim. İşte o zaman daha fazla sabredemeyerek ayağa kalktım. Suyu hızlı hızlı içime çekiyor, başımı dört bir yana çevirerek bir çıkış yolu arıyordum.

Vücudumdaki değişimi somut olarak ilk kez o zaman fark ettim. El parmaklarımın arasındaki perdeler yok oluyor, bunu kollarımı gövdeme bağlayan şeffaf ve geniş perdeler izliyordu. Dehşetle nefes verdiğimde artık okyanustaki su cinlerinin hiçbiri yoktu ortalıkta. Okyanus, ışığını ve parıltılarını kaybetmiş, batık bir gemi gibi ıssızlaşmış ve sessizleşmişti. Çemberleri saran su akıntıları durulmuş, yerini koyu bir maviliğe bırakmıştı.

Su CinleriWhere stories live. Discover now