Sonra başka bir silah sesi duyuldu. Dayısı da abisi gibi parçalanmış ve Zeynep'in önünde duruyordu. Bu olay dedesi ve anneannesinden sonra babasının da başına gelmişti. Zeynep artık daha da korkuyordu.

Derin nefesler alarak kendine gelmeye çalışıyor ve kendine adım adım gelen kadından uzaklaşmaya çalışıyordu. Hayatındaki herkesi kaybeden Zeynep, yalnız kalmıştı. Havva geliyor, Zeynep gidiyordu.

Karanlık olmaya başlamış ama Zeynep geri geri gitmekten kurtulamamıştı. En sonunda ardında, tepedeki uçurum belirdiğinde durmuş ve Havva'nın uğursuz kahkahasıyla irkilmişti.

"Herkesi öldürmemi sen istedin. Ben seni uyarmıştım ama sen beni anlamadın!" diyerek Ateş ediyordu. Tüm şişelerden daha çok parça yere seriliyordu ama Zeynep yine de kendini uçurumdan düşerken görüyordu.

***

Ömer yaşadıklarının ağırlığını bildiği kadınına sarıldı. Sakinleşmesi için sarılıyor, öpüyor ve kokluyordu. Ellerinden tutarak kendine çevirdiği kadının kendine bakmasını sağladı. Gözlerinin içine bakarken, güven veren bakışıyla bakıyor ve destek olmak için her yolu deniyordu.

"Ben bunun olmasına asla izin vermem. Sen ve Savaş, benim için çok değerlisiniz ve siz benim ailemsiniz. Kimse benim aileme dokunmaya cesaret edemez. Biliyorsun bunların bir cezası var ve istersen sen bile uğraşmazsın. Ben her şeyi halledebilirim."

Zeynep olumsuz anlamda kafa sallarken, gözünden yaşlar yuvarlanmıştı.

"Biliyorum! Biliyorum ama Ateş... Ateş benim için annesine çok kez yalan söylemişti. Mutfaktan yemek kaçırır ve bana getirirdi. Bu iyilikleri unutmam mümkün değil."

Ömer, Daha da iyi anlıyordu. Tüm yapboz oturmuş ve sevdiği kadının neler yaşadığını görmüştü. Hatta sevdiği kadından daha da fazlasını biliyordu. Olacakları merak ediyor ve Zeynep'in bunlara nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu.

Kahvaltı masası yine şenlik ve kalabalık aile üyeleriyle dolmuştu. Zişan Hanım fazlasıyla mutluydu. Gelini ve damadı, "Gönül dostum" dediği kadının çocuklarıydı. Zamanında yaptığı dualar kabul olmuştu. Hep böyle güzellikleri yaşamak için dualar etmeye devam ediyordu.

Kadınlar üst kata gittiklerinde, Ömer ve Savaş alt katta ki çalışma odasındaydı. Ömer Savaş'la muhabbet ediyor ve konuya girmek için an kolluyordu. Sonunda sessizlik oluştu. Savaş akıllı bir adamdı. Bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu ama Ömer'in bunu söyleyebilmesi için rahatlatmaya çalışıyordu.

"Artık ağzındaki baklayı çıkaracak mısın Ömer ağa!" Savaş'ın sesindeki ironi kendini belli ediyordu. Ömer ise anlamasına şaşırmamıştı. Çünkü biliyordu ki, Savaş zeki bir adamdı.

"Bu tür konular nasıl konuşulur pek bilemiyorum ama ben bir şeyler öğrendim. Demet anneyle ilgili..." Ömer daha sözünü bitirememişti. Savaş ise merak ederek birden söze girmişti.

"Ne! Ne öğrendin Ömer!"

"Savaş! Sakin ol! Daha Zeynep'e söyleyemedim. Ne yapacağımı bilemiyorum. Gidelim bir yere ya da çiftlikte... Kaynağım orada!"

Savaş, Ömer'e olumlu başını sallarken kendini toparlamak için derin nefes aldı. Annesi hakkında ne öğrendiğini merak ediyordu. Ne yapacağını bile bilemiyordu. Zeynep için sakin olmak zorundaydı.

Demirhanlı konağından çıkan iki adam, çiftlikte soluğu almıştı. Savaş'ı gören Fidan, ağlamaya başlamıştı. Koşarak bahçeye çıkmış ve oturan adamın yanına gitmişti. Bunca yıl gizlemişti kendisini.

Savaş şaşkınlığını saklamadan kadına seslendi. "Emine abla! Senin burada ne işin var? Neden buradasın? İşe gitmeme sebebin burada olmak mı?" Savaş Ömer'e dönerek konuşmaya devam etti. "Ömer ne oluyor? Emine ablanın bunlarla ne alakası var?"

Annemin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin