Ömründe yaşayacağı en güzel yılların, evliliğin ilk yılları olduğu söylenirdi. Ömer ve Zeynep için bu daha farklı olacaktı. Muhtemelen birkaç aylık zorlukların ardından, Zeynep ile güzel hayatına dönebilecekti.

Ömer ağa Zeynep'in çıkmasını beklerken üç dört derslik okul hazırlıklarını yapmanın yanındaydı. Okul yönetimi ile görüşerek; online ve yüz yüze gideceği bir dönem olabilmesi için anlaşmaya başlamıştı.

Soyadı değişikliği ve kayıt yenilemesi yaparak, kadınının bir sonraki senesinde sorunsuz okulunu bitirmesini garanti etmek istiyordu. Kadınının bu kadar derdi varken, birde bunlarla uğraşmasını istemiyordu.

Bu olayları hızla çözecek, Zeynep'i iyileştirecekti. İyileştirecek ve okulunu bitirmesini sağlayacaktı. Yanında olduğu kadının güçlü bir kadın olmasını sağlayacaktı. Güçlü ve büyük!

Kadını güçlüydü ama küçüktü. Yaralı küçük bir çocuk...

Zeynep'in duştan çıkmasıyla, sevdiğinin yanına doğru ilerledi Ömer ağa. Sevdiği kadının bu hallerine üzülse de belli etmek istemiyor ve onun düşmesine engel olmaya çalışıyordu. Biliyordu ki Ömer üzülürse, Zeynep yıkılırdı. Kendisine dayanak olduğunu görüyordu.

Zeynep ise ne olduğunu anlayan kocasının merakını gidermek istiyordu. Elinden gelen yardımı yapmaktan çekinmeyen adamı, bu denli merakta bırakmak istemiyordu. Kendine su doldurarak koltuğa doğru ilerlediler.

Zeynep'in kâbusu

Savaş, Zeynep ve Barış, Zeynep'in odasından aşağı inerek Mehmet ağanın karşısına dikildi. Mehmet ağa, gözlerindeki yaşı silerken yan dönerek, onların bu sahneyi izlememesi için uğraştı. Görmüştü herkes ama durmuştu. Akacak çok gözyaşı vardı ama şuan değildi.

"Mehmet ağa, gördün artık. Bırak gidelim de, yeğenimin sonu da ablam gibi olmasın" diyen Barış'ın sözlerinde acı vardı. Yürekleri dağlayan bir acı vardı ve Mehmet ağayı da dağlamıştı.

"İzin ver Mehmet ağa!" diyerek kardeşinin sırtını yukarı doğru sıvayarak, kardeşinin sırtındaki morlukları göstermişti Savaş. Mehmet ağa ise gözlerini, kabul edemediği gerçeklere dikmişti.

Diyecekleri yoktu ve boğazına düğümlenmiş bir şey vardı. Yutkundu birkaç kez ama geçmedi o düğüm. İçinde fırtınalar kopmuştu ama kimse fark etmemişti.

"Kızımla son kez konuşayım, sonra gitmenize izin vereceğim. Söz!" diyerek kollarını açtı. Kızına son kez sarılmak istemişti. Zeynep bir süre ne yapacağını bilmedi. Annesi için kızgındı ama gideceği için gitti babasının kollarının arasına girdi.

Mehmet ağa kızının saçlarını koklayarak öperken, gözünden akan yaşlar da saçlarını ıslatır olmuştu. Defalarca öpmüştü. Öpmek değil, koklayarak öpmek. Zeynep'in içi üzüldü ama canının acısı daha çoktu. Burada kalamazdı.

"Özür dilerim gözümün önünde olanları görmediğim için, özür dilerim sana baba olamadığım için, özür dilerim seni koruyamadığım için... Onlarla git ama mutlu ol. Ben seni görmek için gelirsem, benimle görüşür müsün kızım?" diye bir umutla sordu kızına.

"Görüşürüm ama ben yokum diye üzülme. Ben yokum ama Bahar var. O benim kardeşim gibi. Baba, onun okumasına yardım et. Benimle ne yapmak istiyorsan onunla yap ya da ailesi onu yaşamasını iste... Bahar'a bana bakmak isteyeceğin kadar iyi bak. Ben seni affediyorum ve arada gel!" diyerek abisinin yanına dönerek gitti.

Zeynep, Barış ve Savaş'ın kapıdan çıkmak üzere duydukları silah sesiyle, Zeynep arkasına bakmıştı. Havva oradaydı. Elinde silahı ve o günkü kıyafetleriyle gülüyordu. Abisi, o şişeler gibi paramparça olmuştu.

Annemin HikayesiWhere stories live. Discover now