Bölüm 1

47 7 8
                                    

Bir Lich; ölümsüz varlıkların zirvesi, insanlığın açgözlülüğünün simgesi olan bir varoluştur. Soyut ve somut alem arasında bir yer edinmiş, ölümsüzlükle kutsanmış veya lanetlenmiş bir tür.

Her türden büyüyü görmek, öğrenmek veya insan halinde gerçekleştiremeyeceklerini gerçekleştirmek isteyen büyücülerin, pişmanlıkla dolu hayatları olan büyücülerin, insanlıklarını terk ederek bir takım mucizeler sayesinde oluşturdukları bir tür.

Her ne kadar bir tür olarak anılsalar da onlardan bir tanesini bulmak, samanlıkta iğne aramaktan çok daha zordur. Zaten bulmamak daha iyi sayılır, insanlar tarafından onları görenlerin lanetleneceği söylenir.

Ama şu anda beklenenden, olması gerekenden çok daha farklı bir olay yaşanıyordu.

Kaç yaşında olduğunu hatırlama ihtiyacı duymayan, 3 metre boylarında, siyah bir cüppe ile süzülüyormuş gibi gözüken bir Lich; kendi bölgesi haline getirdiği ormanının içinde bir insan yavrusu bulmuştu.

Bebek ellerini ona doğru uzatırken, kemikten elini çocuğa doğru uzattı ve çocuk refleks olarak o soğuk kemik parmakları tuttu. Parmaklar her ne kadar soğuk, lich her ne kadar hissiz olsa bile bu dokunuşta garip bir şeyler hissetmişti.

Lich daha insansı boyutlarda bir form alıp, çocuğu kucağına alarak ''Ne kadar ilginç...'' demişti ve onu evine götürmeye karar vermişti.

...

Bu tanışmanın ardından 15 yıl geçmişti.

Lich yanında kitap okuyan, sarı gözleri ve uzun dağınık saçlarını toplamayı reddeden çocuğa bakarken ''Hey Fiel, dünyayı keşfetmeyi düşünmüyor musun?'' diye sordu.

Lich tarafından Fiel Morte ismini almış çocuk bitkin bakışlarını, yanındaki iskelete çevirirken ''Hayır düşünmüyorum, biraz uğraşırsam onu da büyüyle halledebileceğime eminim.'' dedi.

Olmayan gözlerini çocuğa dikerken 'Onu cidden kötü etkiliyorum galiba...' diye düşündü Lich veya çocuğun ona 6 yaşındayken verdiği isimle Pleina.

Çocuk kitabının sayfasını çevirirken Pleina ''Biliyorsun insanlar ormanı yavaşta olsa fethetmeye başladılar.'' dedi ve biraz duraksayıp ''Çok değil birkaç ay içinde buraya ulaşacaklardır.'' dedi ve nasıl daha kibar şekilde şu anki durumlarını izah edebileceğini düşündü.

Fiel, yanındakinin duraksamalarına karşılık ''Neden onlara izin verdiğini anlamıyorum.'' dedi ve odadaki en eski kitaplıkta bulunan bir kitabı işaret ederek ''Sadece o kitaptaki büyülerden birini kullanarak, bir asır daha sessiz bir sakinlik içinde araştırmalarına devam edebilirsin.'' dedi.

Pleina, kemikten eliyle çocuğun dağınık saçlarını okşarken ''Kendi ırkına karşı bu kadar kaba olma. Benim hiç kendi ırkımdan birine karşı, senin insanlara davrandığın gibi davrandığımı gördün mü?'' diye sordu.

Çocuk göz devirip ''Geçen ay, bir zombinin ve vampirin kanlarını karıştırarak onların yenilenme hızlarını test ettiğini gördüm. Ve birkaç gün önce zorla zombileri birleştirerek, mutant zombiler oluşturuyordun.'' dedi.

Pleina herhangi bir duygu barındırmayan kafasını çocuğa çevirirken ''Bunları senden gizlediğimi sanıyordum.'' dedi.

Bu kelimelerin üzerine Fiel parmağını şıklattı ve avucunun üzerinde, yarasalarınkine benzer kanatlara sahip bir göz küresi belirdi.

''Cidden... neden kendi gözüne bir hayat vermene izin verdim ki?''

Tekrar parmak şıklatması sesiyle birlikte uçan göz kaybolurken ''Ayrıca ona itaat, kölelik gibi mutlak sözleşmelerde imzalattırdın. Yani sorun olmamalı.'' dedi ve kitabına döndü.

Bu şekilde evde her zamanki gibi derin bir sessizlik oluştu.

...

Bu huzurlu sessizlik zamanları ne yazık ki çok uzun sürmedi. Sadece üç ay, üç ayın sonunda insanlar ormanın merkezindeki Pleina'nın köşküne ulaşmışlardı ve her tarafını çevrelemişlerdi.

Evlerine durmaksızın gelen büyü saldırılarına karşı, evde yaşamakta olan ikili son derece kayıtsız davranıyorlardı.

Fiel, camdan dışarıya bakarken ''Onlar düşündüğümden de kabalar, kapı çalmayı bilmiyorlar mı?'' diye sordu.

Pleina ise sadece iskeletten oluşan bir vücuda sahip olmanın getirdiği duygusuz yüzle evinin çatısında onlara saldıran insanlara bakıyordu.

Onu gören kişilerin komutuyla, saldırılar evin çatısına yönelirken, Pleina dumanı andıran bir form alarak yere atlamıştı ve tüm zemini karanlıkla kaplamıştı.

Evini çevreleme cüretinde bulunan her bir askeri, bedeninin oluşturduğu karanlıkla bataklığına çekerken zeminde onlarca devasa ağız belirdi ve hepsi aynı anda yüksek sesle konuşmaya başladılar.

''Bu acizlikle mi bana saldırırsınız!?''

''İnsan diyetimi bozmalı mıyım?''

''İnsanlar öleceksiniz!''

Karanlık her birinin ayaklarından, gövdelerine doğru uzanmaya başlarken, parlak bir ışık birçok insanın çevresindeki karanlığı dağıttı ama yok etmedi.

Dağılan karanlık, daha yoğun ve güçlü bir hale gelere diğerlerine sekti ve onları kontrolsüce tüketti.

Az önceye kadar onlarca insanın saldırmak için hazır beklediği alanda şimdi sadece bir kişi vardı. Ölümsüzün vücudu karanlığı toplayarak somut bir formla belirirken, öncekinin aksine elinde bembeyaz bir kılıç tutuyordu.

Az önce hepsinin vücudunu sarmış olan karanlığı dağıtan kişi bir adım öne çıkarken ''İnsanlığa ihanet etmiş yüce büyücü, bugün atalarımızın vasiyetleri üzerine seni arındırmak amacıyla buradayız.'' dedi ve güneş gibi parıldıyan kılıcını gökyüzüne kaldırdı.

Kılıç ve güneş birbirleri için parıldıyormuşçasına, gökyüzündeki bulutları dağıtırken çevrede Fiel'in daha önce şahit olmadığı miktarlarda mana toplanıyordu.

Pleina ve Fiel toplanan yoğun büyü gücüyle istemsizce titrerlerken, Pleina çok düşünme gereği duymadan insanları evinden uzaklaştırmak yerine, insanını evinden uzaklaştırmaya karar verdi.

Bedenini tamamen büyü haline getirdikten sonra evinin duvarlarını yıkarak içeriye girdi.

Cam kenarında olanları izleyen Fiel'in ayaklarının altında, büyüye dönüştürdüğü bedeniyle bir çember oluşturdu.

Fiel, ustasının rahatlıkla kazanacağını düşündüğü bu savaşı kaybedişini izlerken; onlara saldıranların başını çeken paladin, Fiel'in parlak sarı gözlerini görerek şok olmuş ve onlara istemsizce bir kaç saniye açıklık vermişti.

Bununla birlikte karnalık çemberden dışarıya kırmızı ve mor rengini ahenkle taşıyan bir kristal fırlamıştı, karanlık bir aura gökyüzündeki aydınlığı delercesine yükeslirken fiel en son ''Özgürce yaşa oğlum.'' kelimelerini duymuştu.

Fiel ve evdeki kitaplar arkasında bir iz bırakmadan kaybolurken arkada kalan tek şey yere saplanmış büyük bir kemikten kılıç olmuştu.

Ölümsüzün ÇırağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin