Gece: Buluşma yerine iki dakika on üç saniye geç kalan arkadaşlar idam edilmeli bence.

Caner: Oh, benden bahsetmiyor.

Pars: Sen de geç kaldın?

Caner: Ben üç dakika on altı saniye geç kaldım.

Laden: Ama ben tam beş dakika yirmi yedi saniye erken geldim ve sizi beklemek çok yorucu!

Gece: +1

Ateş: Buluşmak için sel olmasını mı beklediniz geri zekalılar?

Pars: Aynen kardeşim çünkü biz altımızdan su geçmeden rahat edemiyoruz, fantazi meselesi.

Gece: Ulan mesajlaşana kadar yürüsenize!

Caner: Sana ne kardeşim ben belki yürüyemiyorum tek başıma.

Gece: Aptal mısın Caner, Pars ile beraber geliyorsunuz!

Pars: Bunu gerçekten sorguladığına inanamıyorum Gece.

Gece: Ben de bazen inanamıyorum.

Caner: Abartmayın ulan geliyoruz!

•••

"Sonunda ulan!" Gece, uzaktan gördüğü Caner ve Pars ikilisiyle beraber ayaklandı.

Onlara doğru yürüyerek önlerinde durdu ve Caner'e kafa attı. Ben bu hamleyli dehşetle izlerken Ateş ve Arda gülüyorlardı.

"Caner, iyi misin!" Hızla ayağa kalkıp onlara doğru yürüdüğümde Caner'in ettiği küfürleri duydum.

"İyiyim Laden'im iyiyim." Caner'in yanına yanaşıp sarıldığımda saçlarımı öptü. Onları çok uzun zamandır görmediğim için çok özlemiştim.

Caner'den ayrılıp bu defa Pars'a sarıldım. O da beni kucaklayıp etrafında döndürdü. Ben bunları çok seviyorum sanırım...

"Çok özledim seni sarışın." Pars'a kocaman gülümseyip ondan ayrıldım. Nihayet herkese sarılmış ve diğerlerinin yanına dönmüştüm.

Onlarla olmak tarif edilemeyecek kadar güzeldi. Hayatımda olmalarını çok seviyordum.

"Buluşmak için seçtiğiniz gün gerçekten muazzam." Ateş hâlâ havaya söyleniyordu. Ne yapalım yani, meteoroloji uzmanı değildik ne de olsa.

"Söylenmeyi bırak ve bana cevap ver Ateş'im." Arda tam sabahtan beri Ateş'in ağzından bizimle ilgili laf almaya çalışıyordu.

Benimle beraber Ateş'e saydırıyor ve sonra bana barışıp barışmadığımızı soramadığı için Ateş'e sormaya çalışıyordu. Ve Ateş'te ona cevap vermiyordu.

"Barışmadık Ardacığım, barışmadık." Kollarımı birbirine bağlayarak arkama yaslandım. Arda söylediklerim üzerine hüsranla bana döndü.

"Barışmadıysanız neden ikinizde buradasınız?" Arda bir bana bir de Ateş'e bakıyordu.

"Çünkü biz medeni insanlarız ve arkadaş kalmamın en iyisi olduğunu düşündük." Verdiğim cevaplar Ateş'i çıldırtmak üzereydi. Sinirden yumruklarını sıkıyordu.

"Arkadaş kalmak?" Tek kaşını kaldırarak bana ters ters bakan adama gülümsedim. İçim gidiyor Ateş, sana baktıkça daha çok aşık oluyorum.

"Öyle, artık aramıza mesafe koyduk." Sözlerim üzerine Caner güldü.

"Sıfır santimetre de bir mesafedir Ladenciğim." Bu Ateş'i ve diğerlerini güldürürken ben Caner'e ters bir bakış atmakla meşguldüm.

"Kızım indir şu bakışlarını, korkmuyorum." Caner benimle alay etmeye devam ediyordu. Bu defa kaşlarımı da çattım.

"Korkunç değil, tatlısın." Caner'in bu söylediklerinden sonra ayağa kalktığımda o da yerinden kalkıp koşmaya başladı. Kaçmasına gerek yoktu çünkü durduğu yerde suratına yumruk yiyecekti.

"Laden koşma!" Ateş arkamızdan bağırıyordu fakat ben önümde, ona asla yetişemeyeceğimi söyleyen Caner'i yakalamalıydım.

"Dursana Caner!" Arkasından bağırmam onu daha da hızlandırıyordu. Yerler çamurluyken bu kadar hızlı koşmamız yanlıştı.

Ve evet. Bu yanlışı fark ettikten tam on saniye sonra çamur birikintisine kapaklanmıştım. Her yerim kirlenmişti fakat daha önemlisi sanırım sol el bileğimi incitmiştim.

"Ben sana koşma demedim mi!" Ateş düştüğümü fark ettiği an bana doğru koşmaya başlamıştı. Zaten fazla mesafe gitmediğimiz için yanıma gelmesi otuz saniyesini falan almıştı.

"Çocuktan farkınız yok!" Yanıma eğildiğinde hâlâ beni azarlamakla meşguldü.

"Canın acıyor mu?" Endişeyle beni kontrol ederken neremden hasar aldığımı anlamaya çalışıyordu.

Ona dolan gözlerimi saklamadan bileğimi gösterdiğimde endişeyle inceledi.

"Çok acıyor mu?" Bileğimi oynatarak ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Çok acımıyordu o yüzden başımı olmusuz anlamda salladım.

"Kırık yok gibi görünüyor." Dediğinde burnumu çekerek ona baktım.

"Acıyor." Dudakları hafif kıvrıldığında bileğimi uzanıp öptü. Midemdeki kelebekler, sakin olur musunuz?

"Geçecek güzelim." Beni nazikçe yerden kaldırdığında hâlâ iç çekerek ağlıyordum. Ben düşünce hep ağlardım. Canım yanmasa bile...

"Ağlama  Kartal." Yüzümü Ateş'e çevirdiğimde bana içi gidermiş gibi bakıyordu.

"Ağlama kızım, öpesim geliyor!" Gerçekten mi? Bu durumda bile bana kızabiliyordu.

"Canım acıdığı için ağlıyorum." Ona sinirlendiğim için önüne geçtim. Aramızdaki mesafeyi kapatması fazla uzun sürmedi.

"Canını yerim senin." Beni kucağına almasını beklemiyordum. Ateş'in kocaman bedeninin yanında tabii ki küçücük kaldığım için beni rahatlıkla taşıyordu.

"Ayağım acımıyor Ateş Kartal." Ateş gözlerini devirdi.

"Ama bileğin acıyor Bayan Kartal." Bana neden kartal diyordu bu adam? Bana Beşiktaşlı olduğumdan dolayı kartal demiyordu. Kendi soyadı ile bana sesleniyordu!

"Bana Kartal demekten vazgeç!" Ona sinirle söylediklerime güldü.

"Benimle evlenir misin Laden Erayvaz?" Ciddi miydi bu adam? Kafayı yiyecektim, sinirden değil aşktan.

"Seninle evlenmeyeceğim Ateş Kartal."

🌺BÖLÜM SONU🌺

Yanlış Oldu | TextingWhere stories live. Discover now