Savaş başını sallarken düşünceliydi. "Acaba Berfin ile bir ömür olur muydu?" diye içinden geçirdi. Ne yapacağını düşünürken "İstersen içeridekilere de haber verelim. Korku ile beklemesinler. Sonra da ben hazırlanırım ve çıkarız" diyen Ömer'e cevap vermek yerine ayağa kalkmıştı Savaş.

Birlikte avluya geçtiklerinde durumu anlattılar. Ömer ağa ise fikirlerini ve olabileceklerini söyleyerek herkesi bilgilendirdi. Zeynep sessizdi. Berfin ise rahatlamıştı. Zişan Hanım telaşa düşmüşken bu akşam söz yapabilme ihtimali bile onu çıldırtmıştı.

"Birkaç saate kim söze hazır olur oğul. Bari yarın olsun. Kızların hazırlanması bile yetişmez. Hem gelinimin belki istediği şeyler vardır" diyerek oğluna serzenişte bulundu. Ömer ağa ve Zeynep onun bu haline gülümserken, Savaş ve Berfin birbirine bakmıştı.

"Elimden geleni yaparım ama onların elinde ne var bilmem. Bugün olursa da telafisini yaparız. Kabul mü hanım ağam?" diyerek gülümsedi. Zeynep kıpkırmızı olurken Zişan Hanım onların bu haline gülümsemişti.

Ömer odaya giderek duşunu aldı. Yöresel kıyafetler giyerek hazırlanırken aşiret yüzüğünü tekrar parmağına geçirdi. Hazır olduğunda odadan çıkacakken kapısı çalınmıştı. Kimse bu odanın kapısını çalmazdı. Ömer ağa odasına gittiğinde kimse onu rahatsız edemezdi. Peki, kimdi bu kapıyı çalan?

Sert bakışlarını yüzüne takarak açtığı kapıda sevdiğini gördüğünde Ömer ağanın yüzü ışıldadı. Kalbinin sesi dışarıdan duyulabilecek kadar güçlüydü. Bu kadın aklını başından alabilecek tek kişiydi ve Ömer ağa bu durumdan memnundu.

"Hanım ağam, sizi burada görmek ne büyük şeref. Bir dileğiniz mi var?" diyerek sevdiğine gülümsemişti. Onunla konuştuğu bu ton alayvari dursa da Ömer keyif almıştı.

"Zişan yani annen..." dediğinde Ömer ağa parmaklarını Zeynep'in dudağına koyarak susturmuştu.

"Annemiz! İkimizin annesi..." diyerek ne demesi gerektiğini belirtmişti.

"Bilirim anne demek zordur ama o benim atamdır. Saygısızlık olur ve bu hoş bir durum değil. Mutluluğumuza engel olur!" diyerek Zeynep'ten isteğini ve nedenini açıklamıştı.

Zeynep ise alışabilmek adına bir şekilde başlaması gerektiğini biliyordu. Zaten evlilik teklifi aldığında da bunu biliyordu.

"Zişan anne yolladı beni. Odaya bakarsan odayı değişelim. İstediğin her şeyi not et. Yakında muhtemelen almak zorunda kalacağız dedi" diyerek cevapladı.

Ömer ağa başını sallayarak odanın kapısını ardına kadar açtı. Zeynep içeri girdiğinde odanın içerisinde kocaman çift kişilik bir yatak, ileride bulunan bir giyinme dolabı ve içeride büyük bir banyo tuvalet olduğunu görmüştü. Zeynep'in eşyaları çoktu ve bu odaya nasıl sığacaktı.

Ömer ağanında eşyaları az değildi. Klasik kesim, İtalyan kesim ve spor kesim bir sürü takımı vardı. Günlük ve yöresel kıyafetleri de fazlasıyla bulunan adamın saatleri, ayakkabıları ile dolabı yeterince doluydu.

Ömer ağa ise geç kalmamak için gitmek isterken Zeynep odası için eksikleri biliyordu. Birlikte aşağı indiklerinde Zişan Hanımın gözleri parlamıştı. Duaları gerçek oluyordu ve bu günleri gördüğü için mutluydu.

"Yıllarca hayalini kurduğumuz gibi bir gelinimiz var ve ağa oğlun çok mutlu Bekir Bey. Keşke sende bu günleri görebilseydin..." diyerek mırıldandı. Berfin odasına kapanmıştı ve Savaş'ta ayağa kalkarak Ömer'i bekledi.

Birlikte çıkarak otelde toplantı salonuna gittiler. Herkesin kendilerini beklediklerini fark etmişti Savaş. Kendileri odaya girince herkesin ayağa kalkması, Ömer'in ne kadar saygı gördüğünü belli ediyordu.

Ateş öfke saçan gözlerle Savaş'a bakarken, Mehmet ağanın gözlerinde özlem vardı. Savaş gözlerini çekerek Ömer'in yanına getirilen sandalyeye oturmasını istedi. Ateş öfkesini bastırmaya çalışırken Savaş'a bakmaya devam etti.

"Ömer ağa! Bu adam aşirete bağlı değildir. Bizim aramızda ne işi vardır?" diyerek çıkışan Ateş'in ardından gözler Ömer'e dönmüştü.

"Destur Ateş ağa! Destur! Misafirimdir ve benimledir. Şimdi diyesin bakalım bu ağaları neden toplamak istedin?" diyerek konuya geçmelerini istemişti.

Ateş gözlerinden püsküren ateşli gözleri yerine gülen gözlerle bakarak önünde duran zarfı açtı. İçinden çıkardığı Ömer ağa ve Zeynep'in fotoğraflarını masaya saçmıştı. Ömer ağa öfkelenen Savaş'ın elini tutarak beklemesini istedi.

"Ömer ağa! Törede var mıdır bir kadınla oynamak? Bacımla gönül eğlendirmeni nasıl açıklarsın?" dediğinde Mehmet ağa durumdan rahatsızdı ama sessizdi. Gözlerini yere değdirirken, gözyaşlarını da içine akıttı.

"Destur dedim Ateş ağa! Kimsenin gönül eğlendirdiği yok!" dediğinde Savaş'ın dizindeki eli onu dizginlemek için duruyordu. Yanlış bir şey yapmaması için defalarca uyardığı Savaş'ın şuan Ateş'i gözleri ile öldürmesi mümkündü.

"Size sorarım ağalar. Kızınız, bacınızla böyle fotoğraflar elinize geçse ne dersiniz? Hamit ağa, kızınla gezip fotoğraflarımı önüne düşürseler ne yaparsın?" Ateş'in sorusu Köroğlu'nu çılgına çevirmişti.

"Ateş ağa! Dilini kızımdan çek! Andım olsun..." dediğinde Ömer'in elini masaya vurması ile herkes susmuştu.

"Yeter! Burası sirk değildir!" diyerek susturduğu adamlar diyeceklerini yutmak zorunda kalmıştı çünkü Ömer ağanın gözleri ölüm saçıyordu. Murat'a seslenerek "Adamı getirin!" demişti.

İçeriye yirmili yaşlarında bir adamı getirdiklerinde, darp izleri kendisini belli ediyordu. Ömer ağanın daha hesabını kesmediği bu adamı neden getirdiğini anlamadıkları için herkes fısıldaşıyordu. Ateş ise kendini aklayacak bahaneler bulmak için kafasını çalıştırmaya başladı.

"Murat! Fotoğrafları topla ve odama götür! Sende konuş bakalım Abdurrahman Efendi!" dediğinde adam irkildi. 

Bölüm Sonu

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

Annemin HikayesiWhere stories live. Discover now