Hoseok heyecan içinde anlatırken gözleri parıldıyordu. Onu böyle görmek hoşuma gitmişti. "Onun yanına gittim. Güzel bir bisikleti vardı. Kapüşonlu bir hırka ve eşofman altı giyiyordu. Profesör imajından çok uzaktı. Mutlu görünüyordu. Bana bisiklet kiraladık, nehir boyunca konuşmadan sürdük, dondurma yedik. Jungkook, o kadar güzel bir gece geçirdim ki! Neredeyse ağlamak üzereydim. Dondurma yedikten sonra geri döndük ve ilk buluştuğumuz yerde ayrılma anımız geldi." Hoseok biraz duraksadı, anlatırken dün geceyi yeniden yaşıyordu. "Beni öptü. Yanağımdan. Heyecandan neredeyse bayılacaktım, Jungkook. Gözlerimin içine baktı ne tepki vereceğim diye..." Hoseok. duraksadı, ona ne tepki verdiğini sordum.

"Dudaklarından öpmüş olabilirim."

Arkadaşımın bu kadar cesur bir hareketi yapacağını tahmin etmemiştim. "Sen ciddi misin?" diye sordum ona, beni onayladı. "O an yapmam gerekenin o olduğunu hissettim. Dudaklarımı öptü, kollarını bana doladı ve sarıldık. Ayrılmadan önce bir kez daha öptü beni. Bütün gece sırıtarak dolandım evin içinde." derken gözleri mutluluktan dolmuştu. "Senin adına çok sevindim Hoseok ama on dakika sonra Kim Namjoon'un dersine gireceğiz." diye hatırlattım ona, küfür ederek bugün ona dersimizin olduğunu unuttuğunu söyledi. "Dersin amfide veriliyor olması şansım. Ortalara, bizi fark etmeyeceği bir yere oturalım. Derse mi girmesek?" diye sordu, ayağa kalktım ve onu da kolundan tutarak kaldırdım. "Derse giriyoruz ve sen dün gece öpüştüğün adamın dersini dinliyorsun." dediğimde koluma vurdu, amfi beklenenden kalabalıktı. Öğretim görevlisi olarak Kim Namjoon gelince herkesin derse hevesi yükselmişti.

Yoğunluğun olduğu orta sıralarda kendimize yer bulduk. Hoseok bu kadar kalabalıkta onu fark etmeyeceği için iyi olduğunu söylerken bir yandan bu kalabalığın onun için olması kıskanıyordu. Defterlerimizi önümüze çıkardık. Hoseok ucunda bir kaktüsün olduğu kalemini gergin bir şekilde sallarken Kim Namjoon içeri girdi. Beyaz bir gömlek ve siyah pantolunun içinde bir insan ne kadar iyi görünebilirse, o kadar iyi görünüyordu. Gömleğinin kollarını birkaç kat kıvırmıştı, gözlerinde çerçevesi siyah olan bir gözlük vardı. Saçlarını alnında ortadan ikiye ayrılmıştı. Birkaç kişinin iç çekerek ona bakması Hoseok'un huzur bir şekilde kıpırdanmasına neden oldu. Çantasını kürsüye bıraktı, bakışlarını bize çevirdi.

"Herkese merhaba, ben Kim Namjoon. Bugünden itibaren Genetik dersinize benimle devam edeceksiniz."

Bakışları amfideki yüzlerin arasında dolaştı ve bizi bulduğunda gülümsedi. Yanağındaki çukur kendini belli etti. "Profesör Han bir süreliğine yurtdışına gitti, duyduğunuza eminim. Bana ders içerisinde işledikleri notları, hangi kitapları kullandığınızdan bahsetti. Dersinize oldukça hâkim olduğumuzu bilmenizi isterim." diye devam etti konuşmasına, çantasından beyaz tahta kalemi çıkardı ve arkasını döndü. "Amfide katliam çıkarırsam ne olur?" diye fısıldadı Hoseok, herkesin memnun bakışları Kim Namjoon'da ve onun yazı yazmak için kolunu kaldırmasından dolayı gerilen sırtındaydı. Taehyung benzer bir konum içerisinde olsaydı ben de kıskançlıktan delirirdim, biliyordum. Tahtada üreme sistemleri yazıyordu ve en altta kedi-insan üremesi bulunuyordu. Konu gülmeme neden oldu, Hoseok gergin bir şekilde yanaklarını şişirmişti.

Kim Namjoon'un ders anlatmak konusunda iyi olduğunu kabul etmeliydim. Önemli noktalara olan vurgusu, ses tonunu kullanışı, yabancı kelimeleri telaffuzundaki düzgünlüğü ile herkesi derse odaklandırabilirdi. Gözleri her zaman amfinin içinde dolanıyor, her biri ile göz göze gelmeye önem veriyordu. Notları rahat tutabilmemiz için konular arasında biraz duraklar veren tek öğretim görevlisi olabilirdi. Ona karşı ayaklandığım, sorularım ile kendimi ortaya attığım o günün sonrasında bu düşüncelerim tuhaf geliyordu. Tüm önyargılarım bir gülleye dönüşmüş, yüzüme çarpmıştı. Sözlerimin hepsini tek tek yutuşum insanları keyiflendiriyor olmalıydı.

"Derslerimle ilgili önemli nokta, bireysel ödevleri sevmiyorum. Size vereceğim her ödev ya da proje en az üç kişinin olduğu gruplar içerisinde yapılmalı. İşbirlikçi olmalısınız. Ödevlerin tek bir kişiye ya da kişilere yüklenilmesinden, eşit dağılımlar yapılmamasından hoşlanmam. Ben de öğrenciydim ve emin olun, anlarım."

Dersi bitirdiğimizi haber verdiğinde bir buçuk saat süren dersin ne zaman son bulduğunu anlamamıştım. Kim Namjoon masanın üzerine dağıtmış olduğu notlarını ve kitaplarını toparlıyordu. Hoseok beni çekiştirerek kalabağın arasına sürüklerken Kim Namjoon başını kaldırmış, onun bu görünmeden kaçma(!) eylemeni gülerek izlemişti. Kafeteryaya olan yolu inerken Taehyung'a nasıl olduğuna dair mesaj atmıştım. Birkaç dakika içinde telefonum çaldı. "Hayoon ile market satın aldık ve şimdi ben onun müşterisi olarak mandalina alıyorum." dediğinde gülümsememi durduramadım. Hayoon abisinin sözlerine gülerek bir araba parası istemişti mandalina için. Henüz para birimleri konusunda iyi bilgiye sahip olmadığı anlaşılıyordu.

"Az önce bir kilo mandalina için Ferrari parası verdim."

Taehyung'un minik isyanı beni güldürdü. Kafeteryada bir şeyler atıştıracağımı söyledim. "Ben eve geldiğim gibi çıktı. Aklının buralarda dolandığını biliyorum." dedi, tek kelime etmeden içimden geçenleri anlıyor olması hoşuma gitmişti. "Üzgünüm, aptal gibi görünüyor olmalıyım." dedim, güldü. "Hayır, bebeğim. Seni anlıyorum ve ona göre davranıyorum. Ben de böyle birinin senin yanında olmasından hoşlanmazdım ama biliyorsun, yapmam gerek. Biraz daha sabredelim, seni seviyorum." dedi, ben de onu sevdiğimi söyledikten sonra telefonu kapattım. Hoseok ikimiz için sandviçler ve kahve almıştı. "Bir insanın dersin ortasında o kadar ateşli olması yasaklanmalı. Herkes nasıl iç geçiriyordu, görmedin mi? Sinirden delirdim." dedi Hoseok, karşımdaki sandalyeye oturdu. "Sevgilini mi kıskandın sen?" diye sevimlilik yaparak sordum, bana gözlerini devirmekle yetindi. Sinirlendiğini anlıyordum.

Hoseok'un içini rahatlatmaya çabaladım. "Kim Namjoon önüne geleni öpecek birisi değil, Hoseok. Senden hoşlanıyor ya da seviyor, sana karşı hisleri olmasa ertesi gün dersi olduğunu bile bile sana böyle yaklaşmazdı. Belki ilk dersi öncesi aranızdakilerin farklı olduğunu sana göstermek istemiştir." dedim, Hoseok iç geçirdi. Kahvesinin yarısını bitirmişti. "Dün gece ya da bugün hiç aramadı. Bu konu hakkında konuşmaktan kaçınması beni kötü hissettiriyor. Bir saat önce bulutların üzerindeydim ama şimdi yere çakıldım." dediğinde ne yapacağımı bilemiyordum, mutsuz görünmesinden hoşlanmamıştım. Kim Namjoon kafeteryadan içeri girdi, sıradaki öğrencilerden bazıları ona yol vermek için kenara çekildi.

Kahvesini alan Kim Namjoon kafeteryadan çıkmadan önce telefonunu çıkardı, bir şeyler yapmasının sonunda kulağına götürdüğünde birini arıyor olduğunu fark ettim. Hoseok'un masanın üzerinde çalan telefonu sonrasında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Hoseok'un ekrana baktığında al al olan yanakları hoştu. "Bay Kim?" diyerek açtı telefonu, Kim Namjoonn kapının yanında dikiliyordu. Hoseok ona Bay Kim diye seslendiğinde yüz ifadesi değişmişti. "Şey, tamam, hyung. Bu akşam bir işim yok." dedi heyecanla, telefonumu cebimden çıkardım ve fotoğraf uygulamasını açtım. Kadrajımı Kim Namjoon'a çevirdim. "Tamam hyung, akşam görüşürüz." dedi Hoseok, o an Kim Namjoon'un yüzünde olan gülümsemeyi yakaladım. Hoseok telefonu kapattı, Kim Namjoon da kafeteryadan ayrıldı. Telefonumun ekranını Hoseok'a çevirdim.

"Seninle buluşmayı kabul ettiğinde ne kadar mutlu olduğuna bak ve bu akşamın tadını çıkar Hoseokie."

-

merhaba,
nasılsınız?

boy in the bubble' taekookWhere stories live. Discover now