5.BÖLÜM: Bitiş ve Başlangıç

190 93 280
                                    

Küçük şeylerin ağır sonuçları olabilirdi. Tıpkı o küçük dokunuşların benim ruhumda bıraktığı ağır yükler gibi. Günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar geçtikçe dokunuşlar büyüdü. Büyüyen dokunuşların, ruhumda bıraktığı ağırlık da bir hayli arttı. Bazen bu yüklerden doğrulamayacağımı düşündüm ama günü geldi o yükler sırtımdayken dimdik ayakta durmaya devam ettim. Ruhumdaki yükler arttı ve onunla birlikte bedenimdeki yaralar da.

Bedenim, kanadı kırık bir kelebekti; ruhumdaki ağırlıklar ise bir taş. Koydular sırtıma taşı sonra da dediler ki ' Uç hadi küçük kelebek.' Ama kimse üzerimdeki taşı da kanadımın kırık oluşunu da umursamadı. Uçamadığımda kusuru bende buldular. Hiç bir zaman ' kanadını kıran da, o taşı koyan da bizdik' demediler.

Liva'yla birlikte bir kaç aydır Young kıtasındaydık. Bedenimdeki yaraların tamamen geçmesini bekleyip ruhumdakileri sarmaya çalıştık. Bedenimdekiler izi kalsa da geçti ama ruhumdakiler aynı şekilde kalmaya devam etti; saramadık, iyileştiremedik, kanamasına izin verdik.

Dövüş konusunda oldukça gelişmiştim, bıçak atmayı ve kılıç kullanmayı da biliyordum. Kılıç konusunda pek iyi sayılmazdım ama bıçak atışında çok iyiydim. Sanırım ilgim olduğu için onda daha çok gelişmiştim.

Her gün aynı şeyleri tekrar ediyorduk: uyan, üzerini giy, yemek ye, birkaç saat kitap oku, antreman yap, duş al, yemek ye, boş duvarları izle ve uyu. Günümün büyük çoğunluğu antremanla geçiyordu, bazen Liva gider ve ben devam ederdim. Bazı günler uyku tutmazdı kalkıp antreman yapardım. İtiraf etmeliyim ki çok keyifliydi.

Şuan Liva'yla antrenman yapıyorduk. Burası önceki zamanlara göre biraz daha değişmişti. Eskiden bıçakları koyduğumuz masayı yemekhaneye götürmüştük çünkü burda çok da gerek kalmayacaktı. Bıçaklarla silahları, bandajları koyduğumuz dolaba koyduk ve dolabı da kilitledik. Anahtar sadece Liva'da vardı. Bunun bir tür önlem olduğunu söyledi ama bu önlemin ne için olduğunu söylemedi.

Bu zaman aralığında bıçak çeşitleri de artmıştı, Liva'dan her buradan çıktığında bana bir bıçak getirmesini istiyordum. Bu sebepten odamda çeşit çeşit bıçaklar vardı.

Şuan dövüş antrenmanındaydık ve sırtımızda kılıçlarımız takılıydı. Yumruklaşırken bir anda kılıçlarımız çarpışabiliyordu. Sonra, kılıç tekrar yerine ve yumruklar...

Bunu ilk yaptığımızda bedenimde fazlasıyla kesik oluşmuştu ama alışıktım zaten, geçerdi. Şuan ise kesiklerimiz başa baştı ve son günlerde Liva'nın bedenindeki kesikler benimkinden fazla oluyordu ama bu bana yetmiyordu. Her konuda Liva'dan daha iyi olmalıydım ki kafamdaki o şeyi gerçekleştirebileyim. Son günlerde artık hazır olduğumu hissediyordum. Fazlasıyla hazır.

Kafama doğru gelen yumruktan kurtuldum ama Liva hamlemi tahmin ederek karnıma bir yumruk savurmuştu. Karnıma gelen yumruk öksürmeme ve nefesimin kesilmesine sebep olsa da dövüşmeyi bırakmadım. İki büklüm bir şekilde durup öksürüğümün geçmesini bekliyor, bir yandan da Liva'yı izliyordum. Üzerime doğru gelen tekmeyi farkederek ayağını yakaladım ve hızlıca çekerek dengesini kaybetmesini sağladım. Liva yer düşmüştü ama hemen toparlayıp ayağa kalktı.

Kınından çıkardığı kılıcı karnıma doğru savurunca geriye doğru kayarak kurtuldum. Liva saldırıyı bırakmadı. Bu sefer de boyun hizamı hedef almasıyla yere doğru eğilip kılıcımı çektim ve Liva'nın arkasına geçtim. Tam sırtına kılıcımı indirecektim ki Liva arkasını dönerek kılıçlarımızı çarpıştırdı. Şuan savunmada kalmalıydım çünkü saldırım başarısız olmuştu, ileriki hamlelerim tamamen boşa olacaktı ve beni yoracaktı. Liva'nın saldırmasına izin verdim tâki Liva yorulup hamlelerini yavaşlatana kadar. Üzerime gelen kılıca sertçe çarpıp elinden düşmesini sağladım, kılıcım tam açıkta kalan karnına giderken Liva eğildi.

YŪGOİA : KELEBEĞİN SAVAŞI (+18)Where stories live. Discover now