10. ÖLÜM KOKAN TOPRAK

Start from the beginning
                                    

"Yenge." dedi Can. "Yıllar yıllar sonra bir kızınız olsaydı ismini ne koyardınız?"

Sorduğu soruya şaşırsam bile aklıma Masal gelmişti. "Masal," diye fısıldadım. "Galiba Masal koyardık."

"Ayaz masalları çocukken çok severdi."

Kaşlarımı çatıp yüzüne döndüm direkt. "Ayaz hâlâ seviyor masalları." Ufak bir gerginlik yaşamıştım, Can da bunu fark ettiği için bir şey demedi. Doğrudan konuyu değiştirdi.

"En sevdiği kitabın ne olduğundan bahsetti mi hiç sana?" Reddettim kafamla ve söylemesini bekledim. Hüzünle tebessüm takındı, içine huzur dolmasını istiyormuş gibi derin bir nefes aldı ya da bazı şeyleri bastırmak istiyordu. "Milena'ya Mektuplar..."

"Sustukça birikiyor içimdeki kelimeler, sanki çığlık çığlığa söyleyemediklerim." derken kendimi bu cümlenin içinde kalmış gibi hissettim. Franz Kafka'nın Milena'ya Mektuplar kitabından ilk aklıma gelen söz bu olmuştu, her zaman bu olacaktı. Sonrasında bir alıntı daha geldi aklıma ama Umut Can çoktan söze girmişti.

"Hasta bir adamı sevecek kadar hastaydın. Sen de hastasın, Milena gibi." Anlamayarak kaşlarımı çattım ve neden bu sözü bana küfredermiş gibi söylediğini sordum. O da güldü ve açıklamaya başladı. "Estağfurullah yenge, seni anlatan bir cümleydi sadece. Hasta bir adama aşık olabilecek kadar hasta birisin."

"Ayaz'ın bir hastalığı mı var?"

Gözlerini kaçırdı. "Yok, onun tek hastalığı sensin." Emin olup olmadığını sordum, gözlerime baktı yeniden, yalan söylüyordu. "Eminim, onun tek hastalığı sensin. Ayaz sana hasta."

"Ben peki?" dediğimde güldü. Söylediği yalanı gülüşleriyle bastırmak ve silip atmak istiyordu sanki.

"Hasta bir adamı sevecek kadar hastasın, güzelim. Sen de bir hastasın. Bu arada Ayaz'a bu konuştuklarımızdan bahsetme. Sana söylediğim için beni doğrayabilir, canının bir parçasısın sonuçta. Hastalığı olduğunu düşündün bir an, seni korkuttum." Başımı salladım onaylar biçimde. Ona inanmış gibi davrandım ama pek inandığım söylenemezdi. Ayaz'ın gelmesini bekledim, aklımda beni delirtecek sorular yankı yapıyordu. Gerçekten bir hastalığı mı vardı? Neydi? Psikolojik miydi, fiziksel mi?

Omzumda bir yük hissettim.

Omzumda dünyalar kadar ağır bir yük varmış gibi hissettim. Hislerimdi beni öldüren. Sanki birisi vardı, acımasız birisi... Bütün dertlerinin yükünü benim omzuma bırakıp gitmişti.

Kendimi inandırmak istedim. Çözemediğim düğümleri çözebilmeyi diledim. Yakında o düğümlerin olduğu ip belki de boynuma dolanarak beni öldürecekti. Bilmiyordum, tek bildiğim ölüm kokan topraklardı...

"Canımın içi?" Ayaz'ın sesiyle irkilip gözlerimi açınca karşımda takım elbiseli bir yakışıklı gördüm. Şaşkındı, kaşları çatıktı ve yüzümü izliyordu. "İyi misin bir tanem?"

"Hoş geldin," diyerek toparlandım. "İyiyim, asıl sen nasılsın?" Bir şey söylemedi. Tebessüm etti gözlerimin üzerinde gezdiğini görünce. "Başıma iş açacaksın." dedim bende. Cümlem tebessümünü silip attı.

"Nasıl yani?"

"Bu kadar karizmatik olarak başıma iş açacaksın, diyorum. Şimdi buradan çıkarız, kızlar seni görür ve aşık olur falan. Uğraştırma beni."

LALELERİNDEN SERİSİWhere stories live. Discover now