Kafamı sallayıp bir daha konuşmadan Göktuğ'u izledim.

"Uzun lafları sevmem, kısa keseceğim. Bir kere soracağım, hemen cevap vereceksin. Cinayetlerin Siyah Emare örgütüne, belki de Vernem Nidahen'e karşılık olarak işlendiğini biliyoruz. Son cinayet Hazal Deniz'in köpeğiydi ve üzerinde saç telin bulundu." Bakışlarım Cennet'e kaydığında hayatı sorgulayan bir kadın gördüm. "Onu sen mi öldürdün?" dedi Göktuğ, duygudan yoksundu. Karşısındaki kadın olmasaydı sinirden onu parçalayacakmış gibi bakıyordu.

"Cinayet hakkında bir bilgim yok."

"O saç tellerini de ben koydum zaten köpeğin üzerine." Göktuğ'un cümlesinden sonra sadece karşısına bakan kadın ilk defa kafasını kaldırdı ve adama baktı.

"Belki de."

Ayaz'a baktım, düşünceli görünüyordu. Bakışlarımı Umut Can'a çevirdim, o Ayaz'a göre daha sinirliydi. Ayaz da sinirli duruyordu ama sinirini bastırabiliyor gibiydi. Cennet'in Göktuğ'a olan karşılığından sonra hiçbir tepki vermediler, sadece dinlediler.

"Bana kabul edilebilir cevaplar ver. Saç telin köpeğin üzerinde bulundu, katil sen misin?" Reddetti Cennet. "Bana bak, gözlerime bakarak konuş. Biliyorum, bu işte bir parmağın var. Belki de Hazal Deniz'i öldürmek istiyordun ama evde bulamadın. O geceyi senin de sevdiğin adamla beraber geçirirken kıskancından yerinde duramadın. Onların birbirlerini sevişi gözünün önünden gitmedi. Gözün döndü ve sen de önce masum bir hayvandan başladın."

"Ben yapmadım, konunun Ayaz'a olan hislerimden hiçbir alakası yok."

"Ayaz Bey," dedi Göktuğ ve masaya vurdu. Kadını psikolojik olarak fazla zorluyordu. "Konunun Ayaz Bey ile alakası yok, öyle mi? Peki bu konu ne ile alakalı?" Cennet sustu ama Göktuğ resmen öfke kusuyordu. "Susma Cennet, susma! Bana istediğim cevapları ver, bu konu neyle alakalı!" Cennet yine sustu. "Bana bak, sana dokunamıyorum ama biraz daha susarsan hücreyi boylayacaksın. Bu şüpheli oluşunla işine devam edebileceğini mi sanıyorsun? Amacın ne senin? O köpeği neden öldürdün, nedeni neydi? Ufak bir köpeği öldürebilecek kadar mı vicdansızsın?"

"Ben yapmadım, yemin ederim. Onlara zarar vermek hiçbir zaman aklımın ucundan geçmedi."

Cennet ağlamaya başlayınca Göktuğ bir an duraksadı ama sonrasında kaldığı yerden devam etti. "O zaman neden sabahın köründe Hazal'ı odana çağırdın? Ona neden mesaj attın?"

Aniden Ayaz'a baktım, "Ne mesajı?" diye sorduğumda gözlerimin içine bakma gereğinde bile bulunmadı. Önemsiz olduğunu söyledi sadece, ben de tekrarladım. "Göktuğ ne mesajından bahsediyor? Bundan benim neden haberim yok?"

"İzin verirsen sorguyu dinlemek istiyorum."

Söylediklerine karşılık olarak kolunu tuttum, bir elim elindeydi. Yüzüme bakmasını sağladım bir şekilde, gözlerimiz buluştuğunda ise kaşları çatıldı. "Telefonumu açıp sen mi baktın mesaja?" Onayladı ve bir sakıncanın olup olmadığını sordu. "Masanın üzerindeki mektuplarını gördüğümde okumayı çok istedim ama özelin olduğunu düşündüğüm için birisini bile açmadım. Sen de şimdi karşımda telefonumu açıp mesajlarıma baktığını söylüyorsun. Peki, tereddüt ettin mi?"

"Birbirimizden saklayacak bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum. Yoksa benden bir şey mi saklıyorsun?" Kaşlarım havaya kalkarken aklımda mektup vardı. "Bir not, mesaj veya mektup gibi." dedi üzerine bastıra bastıra. Biliyordu, bana gelen o mektubu biliyordu. Umut Can'a baktım küfreder gibi, omuz silkti. Başımı hayır anlamında sallarken Ayaz boşta kalan bileğimi tuttu. "Pek emin olamıyorum. Ayrıca mesaj Cennet'ten geldiği için kendimi tutamadım. Bütün mesajlarına bakmadım, sadece Cennet'in mesajına baktım. Yoksa tabi ki telefonunu karıştırmam."

LALELERİNDEN SERİSİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora