.

29 3 27
                                    

Nazik ve zarifçe esen rüzgar ile sallanan beyaz saçlar, okyanus mavisi; önündeki işine pek bir odaklanmış gözler... Jack her zaman karşısındaki adamın performanslarını izlemekten büyük bir keyif almıştı.

İnce süt beyazı parmaklar, yılların eskitmiş olduğu koyu kahve piyanonun tuşlarında gezerken her seferinde genç adamın kalbine işleyen yeni bir melodiyi çalıyordu. Çoğu zaman izleyicisi olmaz ve muhtemelen kendini yalnız sanardı. Lakin Jack, bir kere olsun bu güzelliğin sanatını kaçırmamıştı.

Bazılarına göre adını dahi bilmediği bu adama aşıktı, bazılarına göre ise ileride önüne geçilemeyecek bir takıntının başlangıcına ilk adımlarını atmıştı... Jack için hiçbir şey, sanat akademisinin boş koridorlarında yankılanan duygu dolu melodileri duyduğu süreçte sorun değildi. Bazılarının gözünde deli olmak onun için yeni bir şey sayılmazdı sonuçta.

Sadece beyaz saçlı ilham perisini görmek onun için yeterliydi. Uzun kapıların ardından sessizce diğer adamın tüm duygularını müziğe dökmesini izlemek ona büyük bir zevk veriyordu.

Öyle ki belki de bu duygular yüzünden ona aşık olmuştu. Çalan her bir notanın ardında yatan hüzün, nefret ve öfke aklını her gece yarısı kurcalamaya başladığında anlamıştı adıbı bile bilmediği bu adama derin hisler beslediğini.

Aklının her bir köşesi o uzun beyaz kirpikler ve bazı zamanlar, zor bir parçayı denediğinde, istemsizce ısırdığı pembe dudaklar ile kuşandığında Jack'in sanat anlayışı bir hayli değişmişti.

Eline aldığı fırçasını her eline aldığında istemsizce ilk aşkını çizer olmuştu. Onun okyanus mavisi gözlerini, rüzgarla birlikte salgalanan uzun beyaz saçlarını ve hatta sol gözünün altında görünmesi biraz zor olan benini... En küçük detayına kadar hatırladığı bu manzarayı her ne kadar tuval üzerine yansıtmaya çalışsa da her zaman bir şeyler yanlıştı. Saat kaç olursa olsun, ne kadar zaman ayırmış olursa olsun bitmiş resim her zaman duygusuz ve bir o kadar itici görübürdü genç sanatçının gözünde.

O zaman anladı, belki de bu güzelliği kopyalamaya çalışmak yerine onu elde etmenin ne kadar mantıklı bir fikir olduğunu. Onu kolları arasına alıp korumak ve Dünya'nın kirli zihninden kurtarmak... Ah...

Aklındaki fikirlerin ne kadar iğrenç ve hastalıklı olduğunu bilse dahi güneşle parlayan süt beyazı teni her gördüğünde bir o kadar daha deliriyor gibiydi. Hüzünle bakan mavi gözleri incelediğinde ne yaşadığını bile bilmediği o zorlu hayatından çekip çıkarmak istiyordu sevdiğini. Sonsuza kadar bu kişi ile beraber olup ölümsüz güzelliğini her gün yanı başında seyretmek istiyordu.

Belki de cidden aklını kaybetmişti. Yine de aşk adı altında yatan bu iğrenç düşüncelerini engellemek genç sanatçı için bir hayli zordu. Onu bir süreliğine ziyaret etmeme kararı aldığında hayatının ne kadar boş ve renksiz oldugunu fark etmiş, bir sonraki gün yeniden o tatlı melodileri dinlerken bulmuştu kendini. Ona bağımlı hissediyordu kendini, her gün durmaksızın çizdiği o güzel yüzün kölesi olabilmek için ne gerekiyorsa yapmak için bir hayli hazırdı.

Öyle ki biten şarkının ardından aylar sonra ilk defa ilham perisinin karşısında bir buket çiçek ile belirmiş, eğilerek centilmence narin ele bir öpücük kondurmuştu. Dizlerinin üzerinde olması önemli değildi, karşısındaki adamın gördüklerinden etkilenmemiş olan bakışları onu çıldırtıyordu.

"Bunca zaman sonra sonunda izlemeyi bırakıyorsun demek." Müzisyen kısık ses tonuna aldırmadan konuştu. Narin elini Jack'in ellerinden kurtararak piyanosuna döndü yeniden. "Bana yaklaştıktan sonra buraya performansımı izlemeye bir daha gelmeyecek isen lütfen sessizce ayrıl. Sahte hislere ayıracak zamanım yok ne yazık ki."

Yüzü kadar güzel olan ses tonu Jack'in kulakları için adeta Tanrıdan gelen bir mesaj gibiydi. Genç adam bir süre elinde bulunan çiçeklere baktıktan sonra hafifçe gülümseyerek cevap verdi. "Bir daha senin bu güzel performansını izlemeyeceğimi düşündüren nedir?"

Beyaz saçlı bir süre sessiz kaldı. Yüzünde belirsiz bir ifade ile parmak uçlarını tuşların üzerinde sessizce gezdiriyordu. "Lütfen, daha fazla soruya cevap verecek durumda değilim." Dedi sakince. Mavi gözlerini kapatıp başını hafifçe geriye attı, derin bir nefes aldı. "Bu onun için çaldığım son parça olacak. Sonrasında ne sen, ne de ben bu işkenceye dahs fazla katlanmak zorunda kalacağız."

O gün çalan parçalar öncekilere göre farklıydı. Jack onu o kadar uzun zamandır izliyordu ki en küçük nota değişikliklerini bile kısa zamanda anlar hale gelmişti. Karşısındaki melek üzgündü ve muhtemelen içinde bulunan tüm hüzünü her zaman olduğu gibi tuşlara basarak dindirmeye çalışıyor gibiydi.

Genç sanatçı ilhamını neyin bu kadar üzdüğünden emin değildi yine de onu anlatması için darlayacak kadar aptal da değildi. Sessizce yanında oturdu, çalan şarkıları sonuna kadar dinleyerek geç adamın acılarını bastırmasına şahit oldu. Ona her ne kadar yardım etmek istese de olmayan ilişkileri yüzünden bu pek mümkün gibi durmuyordu.

O günden sonra Jack, ilham perisini bir daha görmedi. Akademide umutsuzca her gün uğradığı müzik odası zamanla toz tutmaya başladığında genç sanatçının odası, ilk aşkının portreleri ile dolup taşar olmuşu. Gerçek güzelliği birkaç fırça darbesi ile yakalamak imkansızdı, her gün umutsuzca denediği çizimlerini tekrar ve tekrar karalarken tekrardan onu görebilmeyi diledi.

Belki de o gün onunla konuşmamalıydı. Aldığı hatalı karar yüzünden şimdi mavi renk ile karalanmış büyük tuvalin önünde adını bile bilmediği sanat eserinin bir taklidini yapmaya çalışıyordu.

Bir aptalın tekiydi, hastalıklı düşüncelerine yenik düşüp ilk aşkını kaybetmişti. Titreyen umutsuz eller ile yaratmaya çalıştığı mucizenin bir anlamı yoktu. Zamanla öfke ve kederle aklı bulanmaya devam ederken kalbi sadece onu bir kere daha görebilmek için haykırıyordu. Sakin melodilerini yeniden duyabilmek için ah... Nelerini vermezdi ki.

Karakter study olarak kullandığım minik bir one shot.

Melody of your love 'JackSeph,Where stories live. Discover now