"Eh, bana müsaade sanırım..." dedi Ronald. Birbirine dalıp giden iki sevgili komiğine gitmişti ancak aşkın bu kör ve aptal edici sessizliğine saygı duyuyordu. Kendisi her ne kadar yaşamamış olsa bile.

Mia dalgınlığından dolayı utanarak, "Lütfen kal." dedi. Ayıp olsun istememişti.

"İnan bana kalmasa daha iyi olur."

Ronald avucunu kalbine bastırdı ve sanki Mia'ya ajitasyon yapmak istermiş gibi-ki istiyordu- "Tanrım," dedi. "Başıma gelene bakın, aldatıldım." Arthur kıvrılan dudaklarına hakim olarak, "Sen tüccar değil, aktör olmalıymışsın dostum." dedi. "Bu oyunculuğunla tüccarlıktan daha çok kazanırdın."

Ronald, desteği aldıktan donra gaza gelmişti. "Kim demiş olamam diye." Dramatik bir hisle elini alnına yasladı. Bu hareketle tıpkı annesinin telaşlı hallerine benzetmişti kendini." Ah, Arthur. Kalbinden yara almışsın o'ysa kalbin bendim, beni de yaralamışsın..." Mia kıkırdadı. Koskoca adamın mimik ve hareketleri üzerinde bayağı duruyordu.

"Nasılsın Arthur?" Mia'nın bir saat önce kontrol ettiğinden beri değişen herhangi bir değişiklik yoktu. "Daha iyiyim, hayatım." dedi. Ronald girmiş olduğu rolden çıkarken pis pis baktı. Ah, aşk sen nelere kadirsin dedi içinden içinden. Bir ölüyü diriltir bin ölüyü öldürürsün.

"Ben yardım edilecek bir şey var mı sormaya gidiyorum."

"İsabet olur,"

Ronald iki aşığı yalnız bırakmak için odadan çıktı. İyi ki safımı değiştirmişim diye düşünmeden edemedi. O, dostuyla haklının yolundan gitmeyi tercih etmişti.

Arthur sonunda yalnız kaldıkları için içi içine sığmıyordu. İlk gün dışında hiç baş başa kalamamışlardı.

"Seni özledim," dedi Mia'ya bakışları ruhunu okşuyordu. Yaraları o baktığı için çabucak iyileşiyordu.

"Sen uyuduktan sonra fazla yaralı getirdiler." Mia Arthur'un yattığı yatağın kenarına oturdu. Böylece teninin sıcaklığını hissedebilecekti. "Ne olacak bundan sonra hiç bilmiyorum," kafasını kurcalayan dertler düğüm düğüm olmuştu ancak sormadan edemedi. "Sen biliyorsun değil mi?" Mia başını salladı. Bildikleri kadar bilmedikleri vardı. Hatta bilmedikleri daha çok olabilirdi. Son an savaşa katılan biri ne kadar şey bilebilirse o kadarla sınırlıydı.

"Babam dışında kimseyle konuşmadım."

"En önemli kişiyle konuşmuşsun zaten." Mia Arthur'un sol elini kendi kalbinin üzerine yasladı. Onun kalbi, kalbinde atsın istiyordu. "Seni bulduktan sonra çözülmeyecek problem yok gözümde. Benim için en önemli sensin."

"Babam plan başarılı olduğu için çok mutlu. Ağır bir hasar bıraktık, bilenip üzerimize geleceklerini söyledi. Toparlanmamız lazım bir an evvel." Arthur avucunu çırpınıp duran kalbin üstüne az biraz bastırdı. Şimdi yalnızca göğsünde değil, avucunda atıyordu.

"Bundan sonrası için bir yandan mutlu bir yandan korku doluyum Mia." Arthur'un zihninde şişip duran o belirsizlik balonu patlamak üzereydi ve ağırlığını kabul etmek bazen kendisini delirmiş gibi hissetmesine sebep oluyordu. "İnan bana sadece seni biliyorum, seninle yapmak istediklerimi, hayallerimi, bilmediklerimi..." O an Arthur'un gözlerinde yanıp sönen ışıkların aynısı Mia'nın gözlerinde de yanıyor, yanıyor ve sönmeden Arthur'un kalbinde huzur buluyordu.

Yıldızlar yanacaksa böyle yanmalıydı, gökyüzünde değilse bile kalpte, o dört ocağın içinde hapsolmalıydı.

"Sadece ölüm olacak değil mi?" İnsanlar bazen bilirdi ancak anlamamazlıktan gelirdi. Bildiklerini örtmek isterlerdi ancak gerçekler çıkagelirdi ansızın istenmese de.

SATIRLARIMDAN BİR SEN GEÇTİWhere stories live. Discover now