Kulaklarım uğuldarken başkentteki büyük meydanda birbirine karışan çığlıklardan başka duyulacak bir şey yoktu. Taşlar, sopalar, avuç avuç kumlar havada uçuşuyordu. Askerler acımadan insanları doğruyor, yine de binlerce insana karşı koyamıyordu. Anlaşmak zorundalardı. Anlaşmaya varmak istemiyorlardı ama kaybedeceklerdi. Çok asker ölmüştü. Orduyu bitirecek kadar çok. Bu gidişe dur denmesi gerekiyordu.

Kalabalıkta bana çarpan bedenleri umursamadan ilerliyordum. "9!" tekrar bağırdım. "9! Valor!" Az önce yanımdaydı. Onu bulamıyordum ve zarar görmüş olma ihtimali beni deliliğin ucuna getirmeye yetiyordu. Gözlerimin önüne trendeki görüntüler geliyordu. Aynı kalabalık, aynı isyan ve yüzlerce yıl geride aynı şeyi yaşayan binlerce insan. "9!"

Bir kol belimi sardı ve beni olduğum yerden havalandırıp kalabalığın hafiflediği bir yere tekrar bıraktı.

"Renas'ı bulamıyorum." dedi. İki eliyle yüzümü tutup beni gözleriyle kontrol ediyordu. "Sen iyi misin?"

Başımı salladım. "Renas az önce heykelin orada bir askeri boğazlıyordu."

9 ilerideki devasa taş adama baktı. Eski imparatorlardan biri olmalıydı. Ama bir şey görünmüyordu. "Saraya gitmeliyiz." dedim nefes nefese. "9, saraya gitmeliyiz. Pavle'ye zarar verecekler. Onu oradan almalıyız."

9 bir süre gözlerini kırpıştırıp düşündü. Omzuna çarpan taşla dudaklarından sessiz bir küfür döküldü. Sonra elimi tuttu ve kalabalığın arasında insanları yararak koşmaya başlamadan önce bana "Kafanı koru ve sakın elimi bırakma." dedi.

Komutan Sverus yerden cesedin kaldırılmasını bekliyor ve bu sürenin hemen sonunda devam ediyor. Bizi çabucak öldürmek istiyorlar.

"Tüm tanıklar dinlendi, hüküm verildi. Kararı açıklamak üzere sözü imparator Sarmad'a bırakıyorum."

9'a dönüyorum, beni izliyor. Umutsuz görünmüyor, o hiçbir zaman öyle görünmez. Yüzünde zafer kazanmış ama karşılığında çok şey kaybetmiş gibi bir gülümseme var. Kazandık mı bilmiyorum ama her şeyi kaybettik.

Heykelin önündeki tanıdık cesedi gördüğümüzde 9 durdu. Önümüzden insanlar geçip gidiyor, bazıları hareket etmediğimiz için öfkeyle bizi ittiriyordu. Renas, son nefesine kadar bizim için, halk için ve hakları için savaşmıştı.

9 durdu. "Baba?" dediğini duyduğumda 9'u oradan uzaklaştırmak için çekiştiriyordum. Şimdi ona bakarsa, orada durup belki de cesedine sarılırsa bir daha kendine gelemeyecekti. Önüne geçip yüzünü ellerimin arasına aldım "9? Bana bak. 9!" Bakışları omzumun arkasına, Renas'a kilitlenmişti. "Ölmüş" diye fısıldadığında ne söylediğini ancak dudak okuyarak anlayabildim.

"Valor," dedim tıpkı Renas'ın hitap ettiği gibi sakince. "Bizim için öldü." dedim. Gözlerim yaşlarla dolmuştu. "Şimdi onu buna pişman etmemek için saraya gitmeliyiz."

Kısacık bir an bana baktı. Başını salladı. "Evet" dedi. "Gidelim." Bunca sesin arasından sesimi duyurmak için ona sarılıp fısıldadım. "Söz veriyorum ona daha sonra veda edeceğiz."

Sarmad konuşmaya başlıyor. Gözlerini 9'a sabitlemiş, 9'a baktığımda onun da çatık kaşlarla karşılık verdiğini görüyorum.

"Benim yokluğumu fırsat bilip halkı kin ve düşmanlığa sürükleyerek, ordumu kışkırtıp yolundan saptırarak kendi tarafına çeken bu iki köle, bu iki mahkum için yasalarda da açıkça belirtilmiştir."

Bir nefeslik ara veriyor konuşmaya. Bu sürede kimseden ses çıkmıyor. Biraz önce bizi yuhalayanlar onlar değil miydi? Tonya mı değiştirdi onların fikirlerini?

ZAMAN TRENİOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz