4

7.8K 664 109
                                    

Önümdeki boş tabağı alan garsona teşekkür ederken midemdeki koca somonun verdiği hisle gözlerimi kapadım.

''Çok büyük bir şey de değilsin ama yemen iki saniye falan sürdü.''

''Hayatımda böyle yemek görmedim.'' Gözlerimi açıp omuz silktim. ''Hem belki gittiğim yerde böylesini yiyemem. Belki değil, kesin yiyemem.''

Garson vagondan çıktı.

Dokuz numaraya baktığımda gözlerinin bir an parladığını gördüm.

''Bana acıma.'' dedim göz devirip önüme bırakılan vişne suyundan bir yudum alırken.

Güldü.

Elimin üstündeki dövmeyi işaret etti. ''Sana yirmi yedi mi diyeyim, adını söyleyecek misin?''

''Yirmi yedi de.''

''Çirkin bir adın mı var?''

''Sadece kendimi sana o kadar tanıtmak istemiyorum.''

Oturduğu yere iyice yayılarak yüzüme bakmaya devam etti. ''İsmini bilmek o kadar tanımak mı oluyor?''

''Tabii, isimler insanlar hakkında birçok ipucu verir. O kadar samimiyete gerek yok.''

''Garip.''

''Garip olan ne?''

''Sensin, yirmi yedi.''

Büyük bir yudum daha alıp bardağı masaya bıraktım. ''Eh, sen de çok normal sayılmazsın.''

Gözlerini yüzümde gezdirdi.

''Beni incelemeyi bırak.''

''Neden?''

''Çünkü daha önce birini öldürdüm.''

En azından şaşırmasını bekledim. Yapmadı. ''Korktum.'' dedi hiç istifini bozmadan. Bu kadar rahat olması sinirimi daha çok bozuyordu.

Üstümdeki hırkayı çıkarıp battaniye misali üzerime attım ve başımı cama yaslayıp uyumak için gözlerimi kapattım.

''Neden?'' diye sordu bu sefer.

Gözlerimi açmadım. ''Kötü biriyim işte.''

''Onu söylemiyorum. Neden bu kadar çok uyuyorsun?''

Gözlerimi açtığımda sırıttığını gördüm. ''Sen neden konuşup duruyorsun?''

Tekrar sigara sarmaya başladı ve sarmayı bitirene kadar sessiz kaldı. Çakmağa uzandı ama sonra vazgeçmiş olacak ki bıraktı, sardığı sigarayı da iki parmağının arasından vagonun bir ucuna attı.

''Sevmiyorum sessizliği.''

''Ben severim.''

''Rahatsız edici.''

''Huzur verici.''

Geriye yaslandı. ''Trene girmeden önce küçük bir kız çocuğuyla vedalaştığını gördüm.''

Yaslandığım yerden doğrulup ona doğru eğildim ve dirseklerimi masaya yaslayıp ellerimi birleştirdim. ''Demek beni ilk defa buraya girdiğin an görmedin.''

Başını iki yana salladı. Önümdeki bardağı alıp bir yudum içti ve tekrar önüme bıraktı. ''Acıklı bir film sahnesi gibiydi.''

''Böyle herkesi uzaktan mı izlersin?''

''Gözlem yapmayı severim. Tıpkı bir şahin gibi.'' Sırıtarak arkasına yaslandı ve oturduğu yere iyice yayıldı.

''Şahin. Ben senin için daha çok 'karga' derdim.''

''Çirkin olanlardan mı?''

Başımı olumlu anlamda salladım. ''Hem kargalar ölümü hissedermiş derler. Bir karga olmak şu an için senin yararına olur çünkü bu vagonda biraz daha kalırsak seni öldüreceğim.''

Gözlerini kapatıp başını cama yasladı. ''Beni gerçekten korkutuyorsun.'' Alay ediyordu.

Tekrar geriye yaslanıp eski uyku pozisyonumu alırken fısıltıyla konuştum. ''Dikkat et. Benim yanımda asla rahat uyumamalısın.''

Güldü.

Gözlerimi kapattığım an hiç derdi olmayan küçük bir çocuk gibi uykunun kollarındaydım.

...

Sıçrayarak uyandığımda siyah tünelden çıkmamıştık. Lanet olsun. Kabuslarımın sonu gelmiyordu.

Üstüme örttüğüm hırkayı yan koltuğa bırakırken karşıma baktım. Uyuyordu. Belki de numara yapıyordu. Onu hiç sevmemiştim.

Oturduğum yerden tam kalkmadan doğrulup üzerine eğildim ve bir elimi gözlerinin önünde hafifçe gezdirdim. Hareket yoktu. Ya bu numarayı çok yapmıştı ya da gerçekten uyuyordu.

Geri çekilecekken pantolonunun cebinden ucu çıkan parlak bir zincir gördüm. Gümüş. Ona değmemeye çalışıp zinciri çekince bir kolye olduğunu gördüm.

Ucunda minik bir yıldız çiçeği olan basit bir kolyeydi bu. Benim kolyem. Emin olmak için çiçeğin arkasını çevirdiğimde oraya işlenmiş olan harfi gördüm. A. Aziza'nın A'sı. Kardeşimin baş harfi.

Bunu hangi ara çalmıştı, adi herif. Elim boş olduğunu düşündüğüm boynuma giderken beni orada bekleyen daha büyük bir sürpriz vardı.

Kolyem.

Yerindeydi.

ZAMAN TRENİWhere stories live. Discover now