Hastane kanadında 2. günümdü. Psikolojik olarak iyi hâle gelene kadar beni burada dinlendireceklerdi.
Her gün bir arkadaşım derslerden sonra yanıma geliyor ve bana refakat ediyordu.
İlk gün Grace gelmişti. Bugün kim kalacaktı pek bir fikrim yoktu. Tek isteğim buradan çıkmaktı.
"Oh güzelim!" diyerek yanıma gelen Grace'e sarıldım. Peşinden gelen çapulcular yanımdaki yatağa oturdular.
"Nasılsın Prenses?"
"İyiyim Siri, ama rica etsem seninle bir şey konuşabilir miyim?"
"Tabii."
Sirius'u peşime takarak hastane kanadından çıktım. Köşede bizi duyamayacakları bir yere geçtim.
"Sirius, şey, Remus ağlama sebebini biliyor mu?"
Sirius gözlerini kaçırdı.
"Ağladığını biliyor ama sebebini bilmiyor."
"Uh, tamam. Teşekkürler Siri. Senin de bildiğin gibi bunu ona söylemek istemiyorum. Geçen gün olanları biliyorsun."
Sirius yutkundu.
"Artık içeri geçelim mi? Bizi merak etmişlerdir."
"Tamam."
Sirius'la yeniden Hastane Kanadı'na girdik.
Biz girince James ayağa kalktı.
"Çocuklar benim gitmem lazım. Lily'e çıkma teklifi edeceğim, bu sefer kabul edecek gibi hissediyorum, anlarsınız ya?"
"Sen onunla Hogsmeade'ye gitmemiş miydin?"
"Evet, ama sonu pek iyi gitmedi."
"Noldu ki?"
"Uhm, boşver. Sonra anlatırım. Umarım da güzel haberlerle anlatırım."
"Peki,. görüşürüz James."
James herkesle vedalaştıktan sonra çıktı.
Biraz Grace, Sirius ve Remus'la oturduk. Yaklaşık yarım saat sonra Grace ve Sirius gitti. Remus'la yalnızdık.
Remus'la yalnızdık.
Kötü hissediyordum.
Onun yanından ayrılmam hakkında doğru düzgün bir açıklama yapmamıştım.
Sonrasında başıma gelen o felaketten sonra pek konuşmamıştık.
Remus boğazını temizledi ve yanıma yaklaştı. Yatağımın kenarına oturup elimi tuttu.
Derin bir çektim. Onsuz kaldığım uzun zamanda onu çok özlemiştim. Onun bana bakışları vücudumu bir çölde gibi ısıtıyor ama onun başkasını sevdiği gerçeği fırtınalarla yüreğimi yaralıyordu.
Remus derin bir iç çekti ve gözlerime baktı. Gözleri, gözleri çok güzeldi. Benim yeşil gözlerimin aksine olabilecek en güzel kahverengi gözlere sahipmiş gibi görünüyordu. Gözlerim gözlerinden dudaklarına kaydı. Dudaklarımı ıslattım. Zihnim bunun yanlış olduğunu ve onun başkasını sevdiğini biliyordu ama aptal kalbim hiçbir şeyi dinlemeden onu sevmeye devam ediyordu. Elim istemsizce onun yüzüne gitti. Yüzündeki çiziklere ve yaralara dokundum. Elim yüzünde gezinirken dokunduğum yarayla yüzünü acıyla buruşturdu. Anında elimi çektim.
"Ah, çok özür dilerim Remus. İsteyerek olmadı."
"Önemli değil Adelina."
"Yanlış anlama, sormak istiyorum sadece. Bu yaralar nasıl oldu?"
"Bunu anlatmaya hazır olduğumdan pek emin değilim. Özür dilerim."
"Anladım."
Gözlerimi ondan ayırıp etrafa baktım. Hastane kanadında bugün hiç kimse yoktu. Dün bileğini burkmuş olan 2. Sınıf Hufflepuff öğrencisi bugün yoktu.
Remus boğazını temizledi.
"Yanlış anlamazsan, sormak istiyorum. Lord Voldemort tam olarak ne dedi, senin hakkında? Anlatmak istemezsen anlarım tabii."
Derin bir iç çektim.
"Benim Grindelwald'ın kızı olduğumu söyledi. Şu anda yanlış zamanda, yanlış yerdeyim yani. Ama bu dünyadan memnunum. Annem babam sandığım o insanlardan da memnunum. Onlar çok iyilerdi. Yani, babam gibi kötü olmayacağım. Ama bu konuyu gene de profesör Dumbledore'a danışmak istiyorum."
"Anladım."
Ortamda garip bir sessizlik oluşmuştu. İkimizin de gerginliği hissediliyordu. Sonunda bu sessizliği bozmak için "Dumbledore'un yanına gitmeliyim." dedim. Yataktan kalktım, bana yardımcı olmak için kolumdan tuttu.
"Ben de seninle geliyorum."
"Hayır, yanlış anlama ama bu özel bir konu. Bunu Dumbledore'la özel olarak konuşmak istiyorum."
Bana itiraz edercesine baktı fakat ben kararlıydım.
"Sonra görüşürüz, Lupin."
Ona ilk defa Lupin demiştim. Yüreğim bu sözcüğün ağırlığı altında ezilse de onun bir sevdiği vardı. Ona yakın olarak hem kendime hem de ona zarar vermek istemiyordum. Onun sevgisine de zarar vermiş olurdum. Sonunda üzülen ben olacaktım.
•••
Parolayı söyleyerek Dumbledore'un ofisine girdim. O, bir anka kuşu seviyordu.
"Hoş geldiniz, Bayan Davis. Lütfen geçin oturun."
Gösterdiği yere oturdum. O karşıma geçerken odasına göz gezdirdim. İlk dikkatimi çeken yüksek sütunlar ve daha önce hiçbir yerde görmediğim objeler oldu.
"Söyle bakalım Bayan Davis, neyi bilmek istiyorsun? Geçmişini mi, Tom Riddle'ı mı?"
Derin bir nefes aldım.
"Geçmişimi öğrenmek istiyorum Profesör Dumbledore."
"Geçmişin... Sen burada 1. sınıfa başlarken elime bir mektup geldi. Yıllarca saklanmış bir mektup. Senin Grindelwald'ın kızı olduğun, seni ne pahasına olursa olsun korumam gerektiği yazıyordu. Sana çeşitli tılsımlar yapmışlardı. Hortkuluk arayışında olan Tom, seni bir hain sebebiyle öğrendi. Sen 4. sınıftaydın ve çok parlak bir öğrenciydin. Senden yararlanmak istedi. Yazın sen ailenin evindeyken geldiler. Geldiklerinden haberim vardı. Bunun için sana bir büyü yapmıştım. Bu olayları öğrenmeni istemedim hiç. Ama olanlar oldu, gerçekler ortada. Sen, Grindelwald'ın kızısın Adelina."
Aklım çok karışmıştı. Zihnimde bir çok soru vardı.
"Peki, o gece olanları öğrenmemem için büyü yaptıysanız ve bunlardan haberiniz varsa, neden ailemi de korumadınız?"
"Bunları zamanla öğreneceksin Adelina. Ama şimdi zamanı değil..."
"Peki, hortkuluk dediniz. O nedir?"
"Hortkuluk, bir kişinin ruhunun bir kısmını gizlediği bir nesne için kullanılan kelimedir... Ruhunuzu bölersiniz ve bir kısmını bedeninizin dışındaki bir nesnede saklarsınız. Böylece, kişinin bedeni saldırıya uğrasa ya da yok edilse bile, ruhun bir kısmı toprağa bağlı ve hasarsız kaldığı için kişi ölmez."
"Yani, beni hortkuluk olarak kullanarak kendisini benim bedenime bağlayacaktı. Ve böylece kimse Grindelwald'ın kızına ve Lord Voldemort'a yaklaşmaya cesaret bile edemeyecekti. Doğru anlamış mıyım?
"Aynen öyle Adelina."
Nefesim daralmaya başlamıştı. Öğrendiklerim ağır gelmişti. Dumbledore'a teşekkür ederek odadan çıktım.
Merhabalar!! Sahalara geri döndümmmmm
Umarım beğenirsiniz, işleri biraz zorlaştırmak istiyorummmmm
Ama okurlarım ne derse o
Görüşlerinizi belirtinnn!!!
YOU ARE READING
Remus Lupin ~•~ the curse of the krizantem
FanfictionYetim bir kız ve bahtsız bir oğlan...
