Nefret

319 26 0
                                    

Şehir merkezindeki en yüksek binalardan birinin önünde duruyordu Ateş. Arabasının içinde oturmuş, gözü binanın girişinde öylece bekliyordu. Bakışları düzenli aralıklarla arabanın radyosundaki saate kayıyordu ve geçmek bilmeyen dakikalar onu deli ediyordu.

Dijital saat 23:52'yi gösterdiğinde sonunda onu gördü. Binanın önüne, kendi arabasının birkaç metre gerisine park edilmiş kırmızı bir arabadan inmişti. Ateş bir an için onun yalnız olduğunu zannetti ve o kısacık an boyunca arabadan inip onun yanına gitmeyi düşündü. Ama o sırada hem sürücü koltuğunun sağındaki yolcu koltuğunun kapısı, hem de arka kapı açıldı ve kızıl saçlı, kısa boylu genç bir kadın ile en fazla otuzlarında gösteren genç bir adam indi araçtan.

Saat gece yarısını vurmak üzereydi ve dışarısı zifiri karanlıktı ama yine de Maya'nın gözünde siyah camlı güneş gözlükleri vardı. Kollarının arasında birkaç demet çiçek tutan kızıl saçlı kadın, kolunu ona uzattı ve Maya, kadının koluna girdi. Kadın, Ateş'in bakış açısını kapatmadan hemen önce bir an için Maya'nın yüzünü net olarak gördü.

Tüm o fotoğraflar, oyun afişleri ve posterler yalan söylemiyordu. Ne kadar zaman geçerse geçsin, bir şey hala değişmemişti. Geçen zaman bir şeyi değiştirmeyi başaramamıştı. Tüm o yorgun duruş, o çökük omuzlar ve o huzursuz ifadenin altında, o yüz hala aynı yüzdü. Aynı mükemmel, kusursuz yüz... O aynı Maya'ydı. Aradan tam on yıl geçmişti ama o hala, Ateş'in kalp atışlarını hızlandıran, yüzünün kızarmasına sebep olan Maya'ydı.

Ateş, genç kadının elindeki bir şeyi kafasına diktiğini fark etti. Bu şey bir an için parladı. Metal bir şişeydi. Bir konyak matarası... Ateş şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Maya'nın içkiyle arasının hiç de iyi olmadığı zamanları hatırladı. İçkiden pek hoşlanmadığı, kolayca sarhoş olduğu zamanları... Sonra Esra'nın söylediklerini hatırladı. 'Uyuyamıyor, bu yüzden sürekli içiyor.'

"Nasıl bu hale geldin Maya?" diye mırıldandı genç adam farkında bile olmadan. Bir yandan da devasa binaya girmek yerine kapıda, yanındaki adamla tartışan genç kadını izliyordu. Maya sinirli görünmüyordu. Daha çok içinde bulunduğu durumdan sıkılmış gibi bir hali vardı. Ama genç adam kesinlikle sinirliydi. Ateş onu duyamıyordu ama yüz ifadesinden, ağız hareketlerinden ve elini kolunu garip bir şekilde sağa sola sallayışından kadınla tartıştığı çıkarımını yapmak pek de zor değildi.

Sonunda kızıl saçlı kadın binanın kapısını açtı ve Maya'yı kapıdan içeriye doğru sürükledi. Diğer adam peşlerinden içeri girerken hala söyleniyordu. Kapı kapanır kapanmaz Ateş arabasından indi ve gözlerini binaya dikti.

"Hadi ama. Hadi!" diye mırıldanıyordu binayı izlerken. Binadaki çoğu dairenin pencereleri karanlıktı. Daireler ya boştu, ya da içerisinde yaşayanlar ışıkları kapatmıştı. Birkaç dairenin ise ışığı yanıyordu ama Ateş ışıkları yananlarla değil, kapalı olanlarla ilgileniyordu. Birkaç dakikalık beklemeden sonra binanın en üst katındaki çatı katı dairesinin ışığı yandı. Genç adam gülümsemesine engel olamadı. Maya her zaman çatı katlarına düşkün olmuştu. Hatta eskiden küçük bir çatı katı dairesi kiralamak istediğini söylerdi hep. Ve artık büyük bir rezidansta, kendi çatı katına sahip, devasa bir dairesi vardı. İlerleme diye buna denirdi sanırım.

Ateş bir süre daha bekledi. Neyi beklediğini bilmiyordu. Yalnızca bekliyordu. Maya'nın yaşadığı binanın önünde beklemek, onun içinde olduğunu bildiği o dairenin yanan ışığını izlemek garip bir şekilde ona yakınlaştığını hissettiriyordu. Kol saati 00:14'ü gösterdiğinde daha fazla beklemenin gereksiz olduğu konusunda kendi kendini ikna etmeye çalışıyordu ki binanın kapısı açıldı ve Maya'yla birlikte binaya giren genç adam, hızlı adımlarla ve binaya girerken olduğu gibi söylenerek dışarı çıktı. Birini ya da bir şeyi arıyormuş gibi etrafına bakındı ve sonunda binanın önüne doğru yanaşmaya çalışan taksiyi gördü. Taksi, içindeki genç adamla uzaklaşırken Ateş artık gitmek istemediğini fark etti.

UNUTMA BENİΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα