Eğildiği an sırtına attığım tekme ile ne olduğunu anlayamadan annemin üzerine düştü. Bıçak bir tarafa düşerken eğilip aldım ve ayağa kalktığımda o da kendini toparlayıp karşımda durdu, "Git diyorum." Karnına yumruk attığımda öne doğru iki büklüm oldu ve ben bir kolunu tutarak sırtında sabitledim ve diğer kolumla boynunu sardım. Elimde hala bıçağı tutuyordum ve bıçak onun yanağına dayalı bir şekildeydi. Ağzından acı dolu bir inleme döküldü, "Ne yapacakmışsın?"

"Gidersem büyü beni öldürür!" Histerik bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. Boğazını hafifçe sıktım.

"Kalınca da öleceksin." Kurtulmaya çalışması başarısız oldu ama onu bıraktım. Soluk soluğa karşımdaydı. Bir bana bir anneme baktı ve gözlerinde kin dolu bir ifadeyle göğsünün arasından küçük bir şişeyi çıkardı. Şişenin kapağını açtığında beyaz renkli sıvıdan ağır bir koku yükselince burnumu kırıştırdım.

"Ben siz iki pisliğin elinde ölmektense kendi gururumla ölmeyi tercih ediyorum," Annem gür bir kahkaha attı, "Kendimi ancak ben öldürürüm." Ben boş gözlerle onu izlerken derin bir nefes aldı ve tek seferde sıvıyı içip şişeyi fırlattı. İlk bir şey olmadı, biraz sonra göğsünden hırıltılı nefesler yükseldi ve eli boğazına gitti. Sanki nefes alamıyor gibi boğazını tırnaklarıyla çiziyordu. Bu görüntü seslice yutkunmama sebep olduğunda annem yine güldü.

Chris masaya çarpana kadar geri gitti ve en son yere yığıldında bacakları yere sürünürken hala nefes almaya çalışıyordu. Gözlerinin içi kırmızı olmuş, durmadan yaşlar akıyordu. Bakışları beni bulduğunda bir kez daha yutkundum. Onun dediği gibi iyi bir ölüm değildi, bu intihardı. Dudakları yavaşça oynamaya başladığında lanet olsun ki dediklerini anlamıştım, "Beni.. kurtar.."

Gözlerimi yumup lanetler okudum ve açtıktan sonra hızla yanına gidip eğildim. Elimde sıkı sıkı tuttuğum bıçağı onun boynuna dayandığımda ellerini boğazından çekip göğsünü tırmalamaya başladı. Derin bir nefes aldım, onun dudakları son bir nefes almak için aralandığında başaramadı ve çırpınması arttı. Dilim damağım kurumuş gibiydi, düşündüğümden daha zordu. Ancak düşünme zamanı değildi. Bıçağın keskin tarafı onun boynunu tek çizgi halinde kestiğinde etrafa kan sıçramıştı. Artık çırpınması durduğunda gözleri açık bir halde uzanırken elleri yana doğru düştü. Mavi, cansız gözlerine son kez bakıp gözlerini kapattım.

Kan olan bıçakla beraber doğrulduğumda annem iğrenç bir şeymiş gibi cansız bedenine baktı. "Çok zavallı bir ölüm oldu ama iyiydi." Onun önüne gidip tek dizimi kırarak oturduğumda bana baktı. Artık Chris yoktu ve yalnızdık. Bıçağı kızıl saçlarının arasında gezdirdiğimde kan saçlarına bulaştı, başını çekmek istese de alanı kısıtlıydı.

"Sen nasıl bir ölümü hayal ediyorsun peki?" Çatallı çıkan sesim bunu yapmak istemediğimi belli ediyordu. Kim annesine kıyardı? Bunu yapmak yerine neden bize anne kız olma hakkı tanımamıştı? Şu an beni sevemez miydi? Kararımdan vazgeçmemi sağlayamaz mıydı?

"O bıçağı tam kalbime saplamalısın, eğer biraz bile kaydırırsan kan kaybından öldüğümde bile kalbim atmaya devam eder," Açık kahve gözlerinde hala çaresizce sevgi aramak benim hatamdı ama o gözlerde nefret vardı, "Karnıma saplarsan seninle konuşacak dakikalarım olacak ve seninde ölmen için elimden geleni yapacağım," Kaşlarını çattı, "O bıçağı direkt kalbime sapla!"

!!!

Koluna attığım çizik ile çığlık attı. Yana doğru düştüğünde iplerin el verdiği kadarıyla sırt üstü uzandı. Kolundan kan akıyordu ama tek kanayan o değildi. Benim kalbim kanıyordu ama bu görünmediği için insanlar beni katil olarak görecekti. Bana yaptıklarının önemi yoktu, bu bıçağı kalbine sapladığım an suçlu bendim. Ölü geçmişimin bir önemi yoktu gözlerinde. Elinde bıçak olan katildi.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now