.

33 8 6
                                    


Tekrar. İşte tekrar oluyor.

Kefenine sarılmış bir halde tavana baktı. Mavilerle ödüllendirilmiş tavan, biricik değerli gök kubbe, bulutunu rüzgar savurmuş  yıldızını esirgemeye başlamış, kendi ışığından başkasına düşman kesilen kibirli sema: gökyüzümüz.

Can havliyle kaçtığı hatıraların sonucu hep aynı yere bağlanmıştı, her yol yakamoz denen şeye çıkmıştı. Değerli gökyüzü, değerli denizine yansımıştı. Kayalıklara oturduğu her sefer sonsuz maviyi görmüştü. Sonsuza ait olduğunu düşünürdü daima, o sonsuzdu. Ruhu sonsuzdu. Sonsuz fikirleri vardı. Bu sonsuzluğu içine sığdıramazdı bile kimi zaman. Yazardı, çizerdi, konuşurdu.

Konuşurdu konuşmasına ama, dinleyen birine ihtiyacı olduğunu tamamen unutmuştu.

Kefenini sıyırdı, doğruldu. Derin bir of çekti, işte yeniden doğuyordu. Şimdi yeniden büyümek zorunda kalacaktı, tahammül edecek ve katlanacaktı, gülecekti, mutlu olacaktı ve sonsuz mavi bile günahkar siyahlara boğulduğu zaman, buna şahit olduğu zaman, anlayacaktı ki mutluluk diye bir şey yokmuş. Yalnıza gülümsüyormuş, çünkü öyle olması gerekiyormuş. Geçici uyuşturucuları anı olarak nitelendirmek kendini avutmakmış yalnızca. Kendini avutmakmış. Var olmayı diler insanlar. Yok olmak isteyenler beyni yıkanmışlardır. Tanrı var etmiştir insanı, yok eden ise insandır.

Kendi kendini yok etmene başka insanlar sebep olur hep.

O ise bunu çok geç öğrenmişti. Tamamen saydan, tamamen dokunulmaz bir hale geldikten sonra, kefenin içinde sonsuz maviyi izlerken fark edebilmişti. Kurtuluş olarak görüyordu yükselmeyi, yükselecekti ve seçilmemiş yalnızlığa katlanmasına gerek kalmayacaktı daha fazla. Acı içinde fark etti ki, bu imkansızdı. Gökyüzü bile onu istemiyordu. Hiç kimse, hiçbir şey. Onu kurtuluşun boşluğu dahi istememişti.

Kefenini bir top haline getirip denize fırlattığında farkına vardığı üzere, gene aynı kayalıklardaydı. İlk kez insanlıktan çıktığı, ilk kez ağladığı, ilk kez toparlanmamak üzere güçsüz hissettiği. Denize sığındı. Sonsuz mavi reddettiyse onu, bir başka sonsuz maviye sığınırdı. Kaçardı, ömrü boyunca yaptığı gibi.

Ancak sakin dalgalar kuyruğuna basılmış bir kediye dönüştü, kalbi kırık bir kadının şekline bürünmüş şeytan oldu, evladını kendi elleriyle boğmuş bir annenin feryadına kahkahalarla gülen kuzgun karası kartallar haline geldi. Dalgalar onu reddetti. Herhangi bir sonsuzluk, onu bahane sunmaksızın terk etti.

Kargalara dikti gözünü. Haykırmak istedi, gülmeyin, öldüm, yok oldum, gülmeyin, demek istedi. En bilgesi omzuna konduğunda, ağıt yakmak üzere açılmış olan ağzı kıyıya vurmuş yalnız bir ceset kadar sessizdi. İşte o an fark etti, her daim sığındığı mavi, her daim sığındığı masum onun dostu değildi. Onun ölümüne gülmüyordu kargalar, yavrusunu boğan anneyi alaya alıyorlardı. Kendi düşen ağlamaz! Kendi düşen ağlamaz! Kendi düşen ağlamaz!

Kargalar yanındaydı. Siyaha aitti.

İlk kez, ona defalarca sırtını dönmüş olmasına rağmen kovalamaktan vazgeçmediği mavi sonsuzlarına, bu defa kendisi sırtını döndü.

Siyaha yöneldi.

Kargayı besledi, karganın dostu oldu. Kendini kadim bir ruh sanacak kadar ileri gitti, en büyük hataya düştü, şeytanın en sevdiği günahı işledi. Kibirle dolup taştı. Ben, dedi, ben artık oldum. Artık buyum ve artık beni incitebilecek kimse yok. Ben en tepede olana dönüştüm. Bu düşünceleri onun esas tehdidi oldu. Kargayı besledi, onun dostu oldu ve aniden kör kaldığında fark etti, iki gözü birden, ruhu dahi duymadan oyulmuştu. İncinmişti.

Kibirlenme. Taştan suyu sen çıkarmadın, denizi ortadan ikiye sen yarmadın, ölüleri sen diriltmedin, ayı ikiye sen bölmedin. Hayır, hayır, hayır yapmadın. Hayır, yapamazsın. Sana bahşedilmiş olana saygısızlık etme, kibirlenme. Kibirlenme.

Dersini almış bir şekilde, bağışlanma umarak mavi sonsuza döndü ve affedildi. Çünkü en korkunç olan, merhameti sana en çok verendir. O'ndan korktuğu kadar sevdi O'nu.

Bağırmaktan vazgeçti. İlk kez affedilmişti. Bağışlanmıştı, koşul beklenmemişti. İlk kez, yeniden doğmaya dair umutsuzluğu hafiflemişti. Bağırmayacaktı. Kabuslarla dolu geceler için ağlamayacaktı. Daha fazla kafasında kurmayacaktı. Düştüğü güvensizlik çukurundan çıkmanın zaman alacağını biliyordu ama ihtiyacı varsa bunu kendisine verecekti.

Peki kendine güveniyor muydu? İnanıyor muydu? Cevap veremedi. Bir gün yapacağını biliyordu.

Kazanmak için kaybetmek gerektiğini biliyordu. aynı zamanda, yeteri kadar çok şey kaybettiğini de biliyordu. Kazanmak için harekete geçmek gerektiğini biliyordu. Aynı zamanda, harekete geçmek için güce sahip olduğunu da biliyordu.

Kibirli bir bilme durumu değildi bu. Artık inanıyordu, kendisinin de affedilebileceğine, siyah olmak zorunda olmadığına.

Tanrı'ya inanmıştı. Tüm kalbiyle.

Siyahı seçmedi, maviyi seçmedi, sonsuzu seçmedi, yok olmayı seçmedi, bir başkasının düşüncesini seçmedi, kibri seçmedi, dibe vurmayı seçmedi, çok yüksekten uçmayı seçmedi, en aşağı gömülmeyi seçmedi.

Kendini seçti. Kendi oldu. Yeniden doğdu.

Bu sefer hem yazdı, hem çizdi, ama susmadı. Konuştu. Kendi olarak. 


yazdık, çizdik, susamadık.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin