"Şimdi sen ikinci sınıfını bitirdin değil mi?" diye sordu. Başımı sallayarak onu onayladım.

"Okulun bitmesine iki yıl var?"

Yine başımı sallayarak onu onayladım.

"Sonra mezun olup çalışacaksın. Son senende nişanlansak, mezun olduğunda evlensek..." Kaşlarım havalanırken tamamen kendi kafasında kurduğu planı dinlemek dışında bir şey yapmıyordum. Şu an konuştuğumuz şey ikimizin geleceğiydi ancak o her şeyi kafasında belirlemiş gibiydi.

"Evliyken ne kadar çalışmak istersen çalışırsın, biraz evliliğin tadını çıkartma, gezme tozma derken iki yıl desek..."

"Ee?" dedim olayı nereye bağlayacağını gerçekten merak ederek.

"İki yılın sonunda da bir çocuğumuz olsa, ben yirmi dokuz, sen yirmi beş yaşında olursun. Bak böyle gayet ideal bir plan oldu."

Çok ciddiydi. Bu planı gerçekten kafasında oturtmuş gibi. Hafifçe yutkundum ve bakışlarımı etrafa çevirdim.

"Şu an bunları düşünmek için erken," dedim kısık bir sesle. "Şimdi sadece bugüne bakalım. Gelecek hakkında plan kurmak istemiyorum. Böyle bir şeye gerek yok."

Bakışlarımı Çınar'ın yüzüne çevirdiğimde kaşlarını çattığını görmüştüm. "Gelecek hakkında plan kurmak istemiyor musun?" dedi katı bir sesle.

Cevap vermeyip yüzüne bakmaya devam ettiğimde birkaç adım geriledi ve bakışlarını benden kaçırdı. Dudaklarımı aralayıp bir şey söylemek üzereyken "Benimle bir gelecek kurma hayali seni rahatsız mı ediyor?" diye sordu.

Yutkundum. Beni yanlış anlamıştı.

Tekrar konuşmama izin vermeden "Ucu boşluğa uzanan bir ilişki yaşayalım istiyorsun yani," diye devam etti ve gözlerime baktı. Bakışları kalbimi sıkıştırmıştı çünkü şu an gerçekten kırılmışa benziyordu. "Sevgilimle gelecek düşünmüyorsam, neden bir ilişki yaşıyoruz ki? Amacın benimle boş vakitlerini öldürmek mi? Ben de burada salak gibi sana gelecek planlarımdan bahsediyorum."

"Hayır Çınar, yanlış anladın," dedim kendimi açıklama ihtiyacıyla yanıp tutuşurken. Çınar başını iki yana salladı. Benden birkaç adım daha uzaklaşmıştı.

"Çınar! Bir gelsene!" diye içeriden seslenen Hasan amcayla birlikte Çınar bir iki saniye bana baktı. Gözlerinden geçen kararsızlığı görebiliyordum. "Ya bir dinlesene," dedim ve ona doğru bir adım attım. Fakat Hasan amca her ne diyecekse yeniden Çınar'a seslenmişti.

"Neyse, sonra konuşalım," dedi Çınar ve bir şey dememe izin vermeden arkasını dönüp mutfaktan çıktı. Beni gerçekten yanlış anlamıştı ve konuşmama izin vermemişti. Her konuştuğumda başka bir şey söyleyerek susturmuştu beni. Oysa dinleseydi ona korkularımdan bahsedecektim. Hiçbir şeyin düşündüğü gibi olmadığını söyleyecektim...

Gözlerindeki ifadeyi düşünmek kalbime iğneler batıyormuş gibi hissettirmişti. Yutkundum. Boğazımdaki yumru geçebilecekmiş gibi yutkunarak geçirmeye çalıştım. Gitmeseydi konuşup halledebilirdik ancak ailelerin yanında konuşmamız da mümkün değildi.

Dolaptan bir bardak çıkartıp arıtıcıdan su doldururken içime derin derin nefesler alıyor, şu an ki durumu nasıl düzeltebileceğimi düşünüyordum. Onunla konuşmam lazımdı ancak kalbimi kırmaktan korktuğu için resmen konuşmaktan kaçmıştı. Konuşmadan bir şeyleri halledemezdik ki.

"Kızım," diyerek içeriye giren annemle hafifçe yerimden sıçrarken bardağı bıraktım. Anneme baktığımda yüzüme baktıktan sonra kaşlarını çattı hafifçe.

CEBİMDEKİ ASKERWhere stories live. Discover now